DİRİLİŞ ŞAİRİ, DÜNYA SÜRGÜNÜ SEZAİ KARAKOÇ

Rumeysa Hakyemez

Bir âşığın ömür sürgünüdür bugün anlatacağım… Ömür dediğin yaşantılardan daha çok kalpte olup bitenden müteşekkildir. Anılar bizim üstümüze basıp geçer, çekilir uzaklara. Biz mi geride bırakırız onları, yoksa geride kalan biz miyiz, bilemem. Ancak bilirim ki insanın kalbidir daima tek sevgili etrafında kalb eden. Söz ise ancak o kalpten o sevgiliye varmak gayesi ile çıkınca ölümsüz olur: “Bütün şiirlerde söylediğim sensin, Suna dedimse sen, Leyla dedimse sensin.” Ve o zaman ki mukaddes yük büyüktür…

Üstad Sezai Karakoç, Gaziantep’te, 1933 yılının Ocak ayında dünyaya gözlerini açtı. Plevne Savaşı’na katılmış bir dedenin torunu, Kafkas cephesinde düşmana esir düşmüş tüccar bir babanın oğluydu, belki savaşçı bir ruh böylelikle ona miras kalmıştı. Annesi ise ev hanımıydı. İlkokulu Ergani’de, Ortaokulu Maraş’ta okudu. Bu yıllarda Türk klasikleri odaklı pek çok okuma yaptı. Ortaokulda Büyük Doğu dergisi ile tanışması onun zihin dünyasının şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Büyük Doğu dergisi ile tanışan Karakoç, bu derginin şimdiye kadar okuduğu eserlerden münferit fakat bir o kadar da güçlü olan hayata bakışına tutulur. Ezanın Türkçe okunduğu bu dönemde İslâmî öğretiyi korkusuzca savunan dergi onun için bir diriliş niteliğindedir. Ortaokulda Büyük Doğu dergisinin sıkı bir okuyucusu hâline gelen Sezai Karakoç lisede bunu arkadaş ortamlarına yaymaya başlamıştır. O zamanda rejim tehdidi olarak algılanan Necip Fazıl’ı bu iştiyakla okuyor oluşu okulunda yönetimin dikkatini çekmiş, Karakoç bir süre okuduğu derginin savunduğu düşünceleri anlatmak üzere müdür tarafından sorguya çekilmiştir. Okuldan atılma ihtimali yönetimce münakaşa edilmiş olsa da, eğitim hayatındaki üstün başarısının bu planlara engel teşkil ettiğini ifade etmektedir. Bu yıllarda Batı külliyatına yoğun bir dikkatle yönelir, temel dinamiklerini sindirir ve böylece iki farklı medeniyetin edebî bakışına vâkıf olur. Lise son sınıftayken “Sabır” başlıklı şiirini müstear adı ile Büyük Doğu dergisine gönderir. Karakoç’un şiiri rakip pek çok şiir arasından seçilerek derginin sayfaları arasında yerini bulur.

Lise eğitimini tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nin sınavlarına girip sonrasında İstanbul’a seyahat eden Karakoç burada ömrünün seyrini değiştiren anlardan birini yaşar. 17 yaşındayken Necip Fazıl ile bizzat tanışma fırsatını edinen Karakoç, ona tâbi olmuş ve ömrü boyunca bir daha peşinden ayrılmamıştır. Bu yıllarda Hisar Dergisi’ne Rüzgar başlıklı şiirini göndermiş, Büyük Doğu’ya yüklediği millî ve mânevî misyon sebebiyle bu edebî şiiri ona lâyık görememiştir. Büyük Doğu dergisinin ise büyük emeklerle sanat ve edebiyat sayfalarını yönetmiştir.

Üniversiteye geçtiğinde artık ciddi bir donanıma sahip olan Karakoç bir dersinin hocasından henüz birinci sınıftayken asistanlık teklifi alır. Ancak bu teklifi ciddiye almaz. Bu yıllarda meşhur Mona Roza şiirini kaleme almıştır. Sezai Karakoç’un Ankara’da üniversite okuyor oluşu Necip Fazıl’la olan iletişimini sıkılaştırır. Necip Fazıl’ın gençlerle buluşmalarına iştirak eder, bu sayede onun zihin dünyasından beslenir. Ancak Büyük Doğu dâhil pek çok İslâmî dergi bir zaman sonra kapatılır. Bu durum Sezai Karakoç’u üniversite yıllarında bir İslâmî dergi çıkarma fikrine iter. Bu süreçte Mehmet Şevket Eygi ile Yeni Ay dergisini basar ancak mevcut yönetimin baskısı sebebiyle yayımlamazlar. Daha sonra Eygi’nin çıkardığı Komünizme Hücum dergisine yazılar gönderir. 1955 yılında Şiir Sanatı adıyla iki sayılık bir dergi çıkarmıştır. Tüm bu serüven sonucunda, Maliye Bölümü’nden mezun olan Sezai Karakoç’un Diriliş ideali zihninde iyice şekillenmiştir. 1960’ta Diriliş Dergisi’ni çıkarmaya başlar. Diriliş Dergisi 32 yıl boyunca ihtilâl, yasaklar gibi sebeplerden aralıklı dönemlerde olmak suretiyle yayımlanmıştır. Üretimine soluksuz devam eden Karakoç’un kitapları Diriliş Yayınları’ndan basılmıştır. İslâm’ın Dirilişi adıyla yazdığı kitabı için toplatma kararı çıkmış, bu kitaptan dolayı Karakoç 8 yıl mahkûmiyetten yargılanmıştır. Bu dönem ona Sürgün Ülkeden Başkentler Başkenti’ne şiirinin ilhamını armağan eder. Ancak aldığı 1 yıllık hapis cezası para cezasına çevrilmiş, daha sonra da genel afla düşmüştür. Elbette bu durum Diriliş Dergisi’nin serüvenini olumsuz yönde etkiler. Fakat Diriliş Dergisi’nin yayımlanmadığı aralıklarda yazmayı ihmal etmez. Bir süre Yeni İstanbul Gazetesi’nde Farklar başlığı altında günlük yazılar yazmış, Babıalide Sabah Gazetesi’nde, Millî Gazete’de Sûr başlığı altında yazıları yayımlanmıştır. 

Sezai Karakoç Diriliş kavramına ömrü boyunca tutunmuş, onu mânevî bir altyapının yanı sıra sosyolojik ve tarihî bir uyanış olarak tanımlamıştır. Nitekim diriliş ideali dergiye sığmaz, kitaplarına taşar: İslâm’ın Dirilişi, İnsanlığın Dirilişi, Diriliş Nesli’nin Amentüsü… Diriliş, Karakoç’un sürgün olarak gördüğü bu dünya hayatında sanki güç aldığı yegâne idealdir.

Sezai Karakoç geçtiğimiz yıl Kasım Ayı’nın 16’sında hayata gözlerini yumdu. Onun gençlere armağanı, hiç yaşlanmayan soluğu ile savunduğu Diriliş davasıdır. “Kapitalizmin veya sosyalizmin hiçbir fizikötesi ümide yer vermeyen katı, dar ve karanlık dünyalarından, insanoğlunu, dirilişçi bir gençlik kurtaracaktır. O gençlik peygamberlerin ve en büyük Peygamberin yolunda olarak, Allah’ın Birliğini varoluşunun asıl amacı ve hikmeti olarak görecektir.” O gençlik olabilmek ümidiyle…

Vesselam.