Filistin Meselesi ve İsrail Sorunu

Levant Bölgesi’nin merkezinde yer alan ve tarihte Kenan Diyarı olarak bilinen büğünkü Filistin, tarih boyunca birçok medeniyetin kesişim noktasında yer almış, köklü bir geçmişe sahip coğrafyalardır. Ancak, modern dünyada bu iki bölge, Filistin meselesi ve İsrail sorunu adı altında derin siyasi, tarihi, kültürel ve toplumsal bir çatışmanın merkezine oturmuştur.

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırılar Filistin’le İsrail arasında yeni bir savaşın başlamasına yol açtı. Bu savaş bölgede uzun süredir devam eden mücadelenin devamı niteliğindedir. Günümüzde yaygın olarak bilinen yanlışlardan biri, bölgedeki İsrail sorununun 1948 yılından itibaren devam ettiği şeklindeki algıdır. Ancak bölgedeki sorunlar günümüzden binlerce yıl öncesine dayanıyanmasına rağmen israil sorununu anlamak adına yahudilerin tarihine ve tarihsel amaçlarına bakmak gerekmektedir.

Bugün yaşanan olayları anlamlandırabilmek için olayları geriye doğru gözden geçirmek gerekmektedir. Aslında İsrail’in bir devleti ve yeri yoktur. Gördüğümüz, sadece bir kukladır ve gerçek sorun, perdenin arkasındaki güçtür. Bu soruların cevaplarını bulmak amacımızdır. İsrail, İslam dünyasını karıştırmak için kullanılmaktadır. Kutsal kitap, Eski Ahit’e göre Nil Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar olan bölgeyi Hz. İbrahim’in soyundan gelenlere, yani İsrailoğulları’na vaat etmiştir. Arz-ı Mevud idealleri doğrultusunda, önce kendi devletlerini kurmuşlar ve sonrasında 1967 ve 1973 yıllarındaki askeri ve siyasi başarılar elde etmişlerdir. Günümüzde ise topraklarını genişletme çabasında bulunarak, bu durum İslam dünyasına yönelik potansiyel bir tehdit oluşturmaktadır.

Filistin’in işgali sadece Filistin’in sorunu değildir; ABD ve İngiltere’nin bölgeye gönderdikleri uçak gemileri ve İsrail’e sağladıkları askeri destek, buradaki hedefin sadece Filistin olmadığını göstermektedir.Bu yüzdendir ki bizim devletimiz bosna’da da vardı, kosovada da vardı. Karabağ’da da vardı. Kudüs’te de yine biz varız ve varlıgımızı devam ettirecegiz.

Kudüs’ün Müslümanların elinden çıkması, acı bir durumdur, ancak bundan daha tehlikeli olan şey, Mescid-i Aksa’nın yıkılıp Süleyman Mabedi’nin inşa edilmesidir. Dünyanın en köklü, dini ve tarihi şehri, zalim İsrail’in sadece mazlum Filistinlilerin değil, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların kalplerini ezdiği bir yer haline gelmemelidir. Ancak bu olmayacaktır Gazze’deki insanların hayat hikayesi, onların inançlarına ve imanlarına dair bir öyküdür. Orada yaşayan müminler arasında hiçbir hırsızlık, gasp veya yağma olayı yaşanmamıştır. Çünkü bu insanlar, şehadet için birbirleriyle yarışmaktadırlar.

Talihimizi geri çevirmek için İslam dünyasını harekete geçirmemiz gerekmektedir. Yahudiler, 70 yıldan fazla bir süredir Filistinlilerin kanını emmiş ve masum insanların yerlerini işgal etmiştir. Ancak Gazze, bizim için bir dönüm noktası olabilir ve bundan sonra İslam’ın önünün açıldığını görebiliriz. Uzun bir süredir Batı, İslam’ı teröristlerle ilişkilendirmiştir. Ancak günümüzde, Batılıların Filistinliler için sokaklara döküldüğünü görmekteyiz. Bu, toplumsal farkındalığın ve vicdanın uyanışının bir işaretidir. Şimdi, küresel bir anlayışla, ateşkesi sağlamak ve yeni Gazze’lerin yaşanmaması için birlik olmamız gereklidir. Gelecekteki barışın temeli, bu dayanışma ve çaba ile atılacaktır.

Emirhan DEMİRAY

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir