Metin Gazoz ile Röportaj

Bize biraz okçuluğu anlatabilir misiniz?

Okçuluğu incelediğimizde, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Tozkoparan İskender’in ikinci göbekten torunu Bahir Özok, Atatürk’e çıkarak bir gösteri gerçekleştiriyor ve Atatürk’ün himayesinde Beyoğlu’nda Ok Spor Kulübü kuruluyor. Vefat ettikten sonra oğlu Fazıl Özok kulübün yönetimini devralıyor. Fazıl Bey’den sonra da 1983’ten 2005 yılına kadar Prof. Dr. Uğur Erdener, günümüzdeki adıyla Türkiye Okçuluk Federasyonu’na başkanlık yapıyor. 2006 yılından günümüze Abdullah Topaloğlu Başkanımız bu görevi üstleniyor. Bu isimleri saydım, çünkü 100 yılda sadece 4 başkan değiştirmiş bir federasyon okçuluk. İstikrar ve güven odaklı.

Okçuluk sporunun insan gelişimine bir faydası var mı?

Okçuluk sporu özellikle gençlerin fiziksel ve zihinsel gelişimine pek çok fayda sağlıyor. Her şeyden önce mükemmelin peşinde koşma güdüsü geliştiriyor. Okçulukla ilgilenen antrenörler, en iyi antrenör olmak için uğraşırlar. İdareciler, en iyi idareci olmak için uğraşırlar. Okçular da en iyi oku atmaya çalışırlar.

Okçuluğa kaç yaşında başladınız? O günden bugüne süreci biraz anlatabilir misiniz?

Okçuluğa 11-12 yaşlarında başladım. O yıllardan beri aktif hâlde Okçuluk Federasyonu içerisindeyim. 2012 yılında kadar Millî Takım sporculuğu yaptım. O arada Eğitim Kurulu Üyeliği, Eğitim Kurulu Başkanlığı, Teknik Kurul Üyeliği, Teknik Kurul Başkanlığı gibi kademelerde görev aldım. Son 2 dönemdir de federasyonda Yönetim Kurulu Üyeliği yapıyorum.

Son dönemde okçuluğun yakaladığı popülerliği neye bağlıyorsunuz?

Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde, 2012-2013 yıllarında Okçular Vakfı’nın kurulması bu alandaki 3. seferberliğin başlangıcı diyebiliriz. Bu atılımla birlikte okçuluk sporu ülke genelinde iyice yaygınlaştı. Çok büyük bir ivme kazandı ve artık sporcularımız dünya standartlarında performans göstermeye başladılar. Federasyonumuzun ve bakanlığımızın da bu branşa verdiği büyük desteği yok saymamak gerekiyor. Bu destekler sayesinde 2016 Rio’da Mete ve Yasemin performanslarıyla ses getirme fırsatı buldular. 2016’dan sonra Avrupa ve Dünya şampiyonlukları kazanan sporcularımız oldu. 2021’de Olimpiyat Şampiyonu başarısını gösterdikten sonra okçuluk sporu herkesin sempatisini kazandı diyebilirim.

Başarılı bir okçu olmak için sadece okçuluk eğitimleri almak yeterli mi?

Bence yeterli değil. El ve ayak koordinasyonunu geliştirmek için basketbol, voleybol ve hentbol çok faydalı. Masa tenisi de aynı şekilde. O yüzden Mete’ye hep masa tenisi oynattım. Bir gün Yeşilköy Hava Harp Okulu’ndan subaylar geldi ve okçuluk öğrenmek istediklerini, pilotların eğitiminde kullanacaklarını söylediler. Nedenini sorduğumda odaklanmayı ve anlık tepki vermeyi geliştirdiğini düşündüklerini söylediler. Bu yüzden masa tenisi, badminton ve okçuluğu kullanıyorlarmış. Dolayısıyla başarılı bir okçu olmak için birçok farklı spor dalından faydalanmak gerekiyor.

Oğlunuz Mete Gazoz hangi branşlarda eğitim aldı?

Mete’nin çok yönlü gelişebilmesi için birçok branşta eğitim almasını sağladık diyebilirim. Liseye yeni geçeceği dönemlerde okulun futbol takımında oynuyordu, masa tenisi turnuvalarında yarışıyordu, resim kursuna gidiyordu, basketbol oynuyordu, koroda şarkı söylüyor ve piyano eğitimi almak istiyordu. Tabii bütün bunları gerçekleştirmeden önce bir anlaşma yaptık onunla. Önce millî takıma girebilecek kadar atış puanı alması gerektiği konusunda anlaştık.

Öğrencilerinizle ilgili ilginç bir anınız var mı?

Su topunda kaleci olarak forma giyen bir öğrencim vardı. Bir üst lige çıkmak için penaltı atışlarına kalmışlar ve 3 top kurtarmış. Hocası annesinin yanına gitmiş ve “Okçuluğu sakın bırakmasın. Okçuluk sayesinde bu topları kurtardı.” demiş. Daha sonra da zaten su topundan burs kazanıp Kanada’ya gitti. Bir önceki sorunuzda da söylediğim gibi sporların birçoğu birbirleriyle bağlantılı. Okçuluk; bakma, görme ve refleks odaklı bir spor olduğu için bir kaleciye büyük avantaj sağlayabiliyor.

Mete’nin millî takım kariyeri nasıl başladı?

Millî takıma 13 yaşındayken katıldı. Çocukken çok özgüvenliydi. Kendisine biraz fazla güveniyordu. “Ben Mete Gazoz’um. En iyi atışı yaparım.” diyordu. Ben de “Görürüz.” diyordum. Gerçekten de seçmeler için atış yaptığı dönemde 1265 puan dünya rekoruydu, 1285 puan aldı ama benim koyduğum hedef 1300’dü. Federasyon Başkanı bile bu hedefe anlam verememişti ama benim için bir anlamı vardı. Eğer yurt dışında yarışacaksak ve bir dünya masraf yapacaksak buna değmeliydi. Öbür türlü 30. veya 40. olarak geri dönmenin bir anlamı yok. Çünkü ciddi paralar harcanıyor sporcular için. Hatta antrenörü Mete’ye bu hedefe ulaşması gerektiğini söylediğinde karşıma gelip ağlamıştı 13 yaşındayken. Dışarıdan bakan insanlar işte “Mete senin oğlun. Zaten millî takımda forma giyer falan diyorlar ama o iş öyle değil. Tam tersi. Koyduğum kurallara ve hedeflere ilk oğlum takılmıştır. Olimpiyatlardan dönmüştük. Avrupa Salon Şampiyonası için seçmelere giderken taksiciye “Seçmelere gidiyoruz.” dediğimizde çok şaşırmıştı mesela. “Hocam adam daha ne yapsın? Olimpiyat şampiyonu oldu. Ne seçmesi?” dedi. “Hiç fark etmez. Mete’de her yıl diğer sporcu arkadaşları gibi seçmeye girecek, hak ederse seçilecek.” dedik. O yüzden Mete de millî takım formasını terletmenin ne kadar kutsal bir şey olduğunun farkında çok şükür.

Esenler’deki okçuluk eğitimlerini nasıl buldunuz?

Hem federasyon hem de vakıf olarak ülke genelinde bu alanda birçok çalışma gerçekleştiriyorduk ama Esenler’de okçuluk alanında büyük bir atılım olmuş. Henüz buralar planlanma aşamasındayken görüşmüştük, sonrasında iletişimde kalamamıştık ama gelip görene kadar böyle başarılı bir atmosferle karşılaşabileceğimi düşünmüyordum. Bana da sürpriz oldu. Çünkü eskiden ülkemizde spora düşen payın %90’ını futbol alırdı. Geri kalan %10’luk kısım diğer tüm sporlara pay edilirdi. Şimdi durumlar değişti. Sonuçta herkesin yeteneği farklı. Genç bir nüfusa sahibiz ve gençleri farklı branşlarda da denemeliyiz. Esenler bunu başarmış ve gördüğüm kadarıyla gençlere yeteneklerine hitap eden birçok branşı sunuyor.