Nurdan Yenigün “Kendi Sesini Bulan Her İcra Eşsizdir”

Ne zamandan beri kanunla ilgileniyorsunuz? Bu enstrümanla iletişiminiz ne zaman başladı?
Merhabalar, kanun bana yaklaşık sekiz dokuz yıldır yoldaşlık ediyor. Hikâyemiz ben ortaokul yıllarındayken başladı. Çok sevdiğim bir Türkçe öğretmenim vardı, Yasir Avsuncu, hâlâ görüşürüz kendisiyle. Bir gün elinde kocaman bir şeyle geldi sınıfa. O güne kadar gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Çıkardı, kucağına koydu ve çalmaya başladı. Müziğe meraklı olmama rağmen tanımadığım bir enstrümandı ve çok ilgimi çekti. Aileme durumu anlattığımda araştırdılar ve kurs bulamadılar, zaten fiyatları da oldukça yüksekti. O sıra bu konu rafa kalktı ama ben vazgeçmedim. Ağlaya ağlaya dua ettiğimi hatırlıyorum kanuna başlayabilmek için. Seneler geçti ve o süreçte ben kendi paramı biriktirip ilk hocamı buldum. Lise üçüncü sınıfta kanunumu alarak başlamış oldum. Yüksek bir duyguyla başladığım için oldukça çalışkan bir öğrenciydim. Hoca bir verirdi, ben minimum üç dört parça çalışır giderdim. Hâlâ o heyecanı içimde hissediyorum, artık daha farklı yansıyor tabii ki.
Peki müzik sizin için ne anlam ifade ediyor?
Müzik benim için hiç bağımsız bir şey olmadı, hep hayatın içinde akıp giden, hayattan bir şeydi. Çünkü Türk sanat müziğini çok seven bir ailede doğdum. Keyifli bir pazar gününde herkesin ağzında bir melodi dolanır, bazen birbirlerini tamamlarlar evdekiler. Bir anda tize çıkıp detone olur yine de vazgeçmezler. 😊 Hatta ilk darbukamı da babam almıştır. Küçükken ritim aletlerine çok ilgim vardı, sonra bu heves okuldaki org yarışmalarıyla devam etti. En sonunda kanunla yolumu buldum. Annem yanlış bir ses bastığımda hâlâ uzaktan tatlı tatlı müdahale eder çalmama. Yani bir şekilde kendimi yansıtma alanı bulduğum bir alan müzik. Dillerden bir dil seçmişim gibi hissediyorum. Dile getiremediğim şeyleri bile söyleyebildiğim bir dil bulabildiğim için şükürler ediyorum. Her duygunuzu anlatabileceğiniz birini düşünün, bende o şey bir enstrüman; ismi Hüma.
Çok güzel. Aynı zamanda tek ya da çeşitli gruplarla konserler veriyorsunuz. Konser atmosferi size nasıl hissettiriyor?
Ortalama dört beş sene tek başıma müzik yaptım. Bu sanırım heybeyi doldurma aşamasıydı, bir yerde o sesin artmasını istedim. Başta Akşam Grubu ile sonra da çeşitli gruplarla, farklı müzisyenlerle çalma/çalışma fırsatım oldu. Çalmaktan çok öğrenmeyi sevdim hep. Çok fazla hocam, yol gösterenim oldu. Hepsinin tadı ayrı. Çalarken farklı gruplarla apayrı repertuvarlar çalışıyoruz. Bir gün oturup Türk sanat müziği repertuvarı çalışıyorum, başka bir gün Requiem For A Dream çalarken buluyorum kendimi. Bu müziğin evrenselliğini çok güzel şekilde gösteren bir şey bence. Bazıları kanunun ismini dahi bilmezken, bazıları da anneanne enstrümanı olarak görüyor ve biraz demode buluyorlar. Sahnede bu gibi Batı müziklerine sesimi harmanladığımda oldukça şaşırıyorlar. Aslında bana kalırsa kendi sesini bulan her icra eşsizdir. Kalıpları devam ettirmek çok kolay. Ama kalıplara sığmaya çalışmadan, sadece bunu yapabilirim demeden, çalışarak üretmenin ve bir şeyler koyabilmenin tadı apayrı bir şey.
“Kendi sesini bulan her icra eşsizdir.” Çok doğru bir yaklaşım. Kişiyi müzikal anlamda özgür kılan da bir şey bence. Yakın zamanda gerçekleşecek konserleriniz söz konusu mu? Dinleyicileriniz olarak bizleri bilgilendirebilir misiniz bu noktada?
Mart ayında Akşam Grubu’yla 3 gün ard arda İstanbul ve Ankara’da konserlerimiz olacak. Bunun dışında bireysel olarak devam ettirdiğim Kanun Atölyesi adı altındaki buluşmalarımızı farklı şehirlere taşımaya devam etmek istiyorum. 
Sorunuzdan bağımsız bir de single çalışmam olacak önümüzdeki ay, yetişirse inşallah tüm müzik platformlarında yer alacak. Kendi bestemi çalacağım, ismi Ağıt. Bu da beni oldukça heyecanlandırıyor.

Single çalışmanızı da merakla bekliyor olacağız. Siz aynı zamanda mimarlık mesleğine de devam ediyorsunuz bildiğimiz kadarıyla. Müzikle olan iletişiminiz estetik ve sanatsal bakışınızı etkiliyor mu sizce?

Çok bilinen bir söz vardır “Mimarî mekanda donmuş müziktir.” diye. Bunu oldukça hissediyorum. Tasarım bölümü okumuş birinin estetik, sanat, müzik, resim gibi her konuda farkındalık geliştirdiğini düşünüyorum. Birbirlerini her şekilde besleyen alanlar bunlar. Mimarlık, hem işlevselliği hem estetiği bir arada önemseyen bir bölüm. Hatta okul süreci bu yüzden epey sancılı oluyor. Çünkü günlük olarak şahitlik ettiğimiz her şeye, sadece mekan değil, farklı bir gözle bakmamız isteniyor. Bu “farklı” gözü geliştirmek çok zor bir şey. Sorgulamalar, detaylandırmalar, kıyaslamalar, ayırt etmeye çalışmalar; hepsi kendi başına yorucu ama oldukça farkındalık geliştirici adımlar. Bir proje üretirken onu ürettiğiniz alandan bağımsız tasarlayamazsınız. Dolayısıyla her seferinde tasarımın dili kendine has olur. Bu “özel” oluşu projelendirmek o alanı keşfetmekle mümkün olur. Tanımadan zenginleştiremeyiz. Tüm bu fikrî ve pratik süreçlerin müziğimdeki yansımalarını görmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Bir aranje yaparken mesela, her denemede önce duygu zeminimi tanımak oluyor derdim. Hangi hissi nasıl anlatmak istiyorum? Deneyimsel haz benim için çok kıymetli bir yerde duruyor. Estetik zevk güzele baktıkça artar derler, kulak da öyle. İki kimliğimi de bir arada tutarak daha çok dinlemeye, daha çok görebilmeye, daha çok fark edebilmeye çalışıyorum. Allah’ın yarattığı her zerrenin mükemmelliğini görmek, onu kendi sesimle kurgulamak, zenginleştirmek ve paylaşabilmek istiyorum. Bu ne şekilde olur ilerde bilmiyorum ama şu an attığım adımlarla yolumu güzelleştirme kısmı yetiyor da artıyor bile.

Biraz evvelki soruya daha doğrusu cevabınıza geri dönmek istiyorum. Çeşitli şehirlerde kanun atölyeleri gerçekleştirdiniz. İstanbul’da da bu atölyeler olacak mı?

Aslında ilk önce İstanbul’da başlattık atölyeleri. Önce Avrupa Yakası’nda yaptık sonra Anadolu Yakası’nda… Sonra şehir şehir gezerek kanunun sesini taşımak istedim. Kanun maddi anlamda zorlayıcı bir enstrüman olduğu kadar hoca/kurs bulması ve ulaşması da zor bir enstrüman. Yani her şehirde kanun çalan biri yok. Ustası yok. Sesini duyan ve uzaktan da olsa beğenip çalmak isteyen çoğu kimsenin başlama imkanı yok bu yüzden. Bu deneyimi yayabilmek amacıyla çıkıyorum bu şehir gezilerine… Kanuna dokunmalarını, hevesi olan birinin onu kucağına aldığındaki hissini keşfetmesini istiyorum. Her atölyede iki tane öğrencimi de konuk olarak alıyorum. Ben kanuna dair a’dan z’ye her şeyi eğitmen ve icracı gözüyle anlatırken öğrencilerim de kanuna başlarken hissettiklerinden, korkularından, deneyimlerinden ve o anki sonuçlarından bahsediyorlar. Bu atölyelerin bir amacı da öğrencilerime sahne deneyimi yaşatmak. Bu benim için çok önemli çünkü çoğu online öğrencim ve içlerinde daha kendi ailelerine çalmaktan çekinenler var. O gün onları hiç tanımayan 20-30 kişiye çalıyorlar ve bu yüzden çok stresli oluyorlar. Stresle geçirdikleri o gün sonradan keyifle anlatılıyor. Onlar için de unutamayacakları bir gün oluyor. Şimdiye kadar Bursa, Ankara ve Konya’da yaptık atölyeleri, sonraki aylarda da müsait oldukça devam etmek istiyorum inşallah.

Bu deneyimi şehirlerarası kılmanız hem kendi müzik serüveniniz açısından hem de buluştuğunuz müzik meraklısı gençler, insanlar açısından çok önemli bence. Müzikle uğraşan gençlere ya da bir enstrüman çalmak isteyen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir peki? Nasıl başlamalılar?

Bu enstrüman çalanlara çok sık gelen bir sorudur. Benim her zaman tavsiyem onların fıtratına uygun enstrüman neyse onu bulmaları oluyor. Bunun için zaman ayırıp emek vermeleri gerekiyor. Belki de kurs kurs gezmeleri… Sanat çok güzel bir şey, enstrüman yatkınlığınız olmadığını keşfetmek bile bence değerli bir şeydir. Resme yönelirsiniz mesela.

Röportaj için çok teşekkür ediyorum. Görüşmek üzere.

Bu keyifli söyleşi için biz teşekkür ederiz.