Oscar’ı Domine Eden Film: Her Şey Her Yerde Aynı Anda

Parazit filmi ile iyice özgüven kazanan Asya Sineması, kazandığı ivmeyi bu yıl da sürdürdü ve “Everything Everywhere All At Once” (Her Şey Her Yerde Aynı Anda) filmiyle bu yıl Oscar Ödülleri’ni domine etti. Geceyi tam 7 ödülle taçlandırarak bu alanda unutulmayacak bir başarı gösterdiler.

Daniel Scheinert ve Daniel Kwan –kendi deyimleriyle “Daniels”– yönetmenliğindeki bu film, büyük eleştirmen ve ödül kuruluşlarından bugüne kadar 300’ün üzerinde ödül alarak kırılması güç bir rekora imza attılar. Daha önce 101 ödülle bu rekor “Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü” filmine aitti. Aradaki farkı siz düşünün. “Peki, bu filmi bu kadar özel kılan ne?” diye soracak olursanız hemen anlatalım. İnanması güç olsa da bu filmin görsel efektlerini amatör diyebileceğimiz 5 kişi yaptı. Hem de bu çalışmalar için özel eğitimler almadılar. Tıpkı sizin gibi YouTube videoları izleyerek After Effects şablonları üzerinde pratik yaparak bu görsel şöleni hazırladılar. Yüzlerce milyon dolar harcanarak büyük stüdyolarda yapılan süper kahraman filmlerini düşününce, mütevazı bir bütçe ve bir elin parmağı kadar ekiple bu efektleri kurgulayabilmek gerçekten büyük başarı.

Filmin merkezinde çoklu evren teorisi yer alıyor. “Multiverse” olarak da adlandırılan bu temayı Spiderman ya da Doctor Strange filmlerinde de görmüştük ama bu filmde tema, daha yenilikçi ve daha hayatın içinden bir anlayışla işleniyor.

EN İYİ FİLM
Her Şey Her Yerde Aynı Anda

EN İYİ KADIN OYUNCU
Michelle Yeoh – Her Şey Her Yerde Aynı Anda

EN İYİ YÖNETMEN
Daniel Kwan ve Daniel Scheinert – Her Şey Her Yerde Aynı Anda

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
Jamie Lee Curtis – Her Şey Her Yerde Aynı Anda

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Ke Huy Quan – Her Şey Her Yerde Aynı Anda

EN İYİ ORİJİNAL SENARYO
Her Şey Her Yerde Aynı Anda – Daniel Kwan ve Daniel Scheinert

EN İYİ KURGU
Her Şey Her Yerde Aynı Anda

Spoiler vermeden filmi özetlemeye çalışacak olursak; Amerika Birleşik Devletleri’nde bir çamaşırhane işleten Çinli bir ailenin hikâyesi aktarılıyor. İlk sahnede gördüğümüz masada her şey gerçekten de her yerde. Masada oturan kadın “Michelle Yeoh”nun canlandırdığı ana karakter Evelyn. Çamaşırhanesi vergi dairesi tarafından incelenmeye başlayan Evelyn, bir yandan ailevî sorunlarıyla boğuşurken diğer yandan bu vergi meselesini çözmeye çalışıyor. Vergi dairesine giderken asansörde eşinin bedenini onun “Alfaverse” adındaki başka bir evrenden kişiliği ele geçiriyor ve evrenler arası geçişe dair ilk sinyalleri görmeye başlıyoruz. Daha sonra bazı kişilerin “verse jump” denilen bu evrenler arası geçişi yapabildiklerini de öğreniyoruz filmde. Evren sıçraması diyebileceğimiz bu hareketle sonsuz sayıda evren içerisinde zaman çizgisine müdahale ederek yeni yollar üretilebiliyor. Nasıl mı?

Kulağa takılan bir cihaz ve normalde o anda asla yapmayı düşünmediğiniz rastgele bir şeyler yapılarak evrenler arasında bilinç transferi gerçekleştirilebiliyor. Bir kez bunların arasında sıçramaya başlayınca diğerinde kazandığınız yetenekleri kullanabilir hâle geliyorsunuz. Peki, ya bütün bu evrenlerdeki tüm gerçeklikleri aynı anda görmeye başlarsak ne olur dersiniz? Her şeyi her yerde aynı anda tecrübe eden bir insan düşünün. Bu kişinin kim olduğunu söylersek olmaz tabii…

Filmin verdiği ana mesajlardan biri, günümüz dünyasında internet ve akıllı telefon sayesinde hepimizin aslında küçük çoklu evrenlerde dolaşıyor olduğu. Her insanı kendi içerisinde bir mini evren olarak düşünürsek, izlediğimiz her videoda, okuduğumuz her gönderide, dinlediğimiz her podcastte parmağımızın minik bir hareketiyle evren sıçramaları yapıyor ve bizimkinden daha çekici bir dünyayı arıyoruz. Biz de tıpkı filmdeki karakter gibi her şeyi her yerde ve aynı anda tecrübe ediyoruz. Bunun bizler için avantajı da var dezavantajı da… Etrafımıza baktığımızda daha çok dezavantajlara odaklandığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü tek tıkla bizimkinden daha iyi hayatlara ulaşmak ve sık sık bunlara maruz kalmak, üstelik bu hayatlara ulaşabilmemizin oldukça zor olduğunun farkında olmak mutsuzluğu da beraberinde getirebilir. Bir de üstüne her şeyi gördüğünü ve bildiğini zanneden sanal profesörlere dönüşüyor olmamız da cabası.

Tabii herkes böyle mi? Hayır. Filmde Evelyn’in kocası olarak karşımıza çıkan Waymond, olaylara hep bardağın dolu tarafından bakan bir karakter. Karşılaştığı güçlükleri umutla, inançla ve barışla göğüslemeyi tercih ediyor. Belki de mini evrenler arasında gerçekleştirdiğimiz o sıçramalarda Waymond’ın felsefesi bizim için daha hayırlıdır. Ne dersiniz?