
Necip Fazıl, 9 Haziran 1904’te İstanbul’da dünyaya gelmiştir şair, doğum tarihini “26 Mayıs 1320/1904 Rebîülevvel 1323” olarak da verir. Soyadı kanunuyla birlikte aile, Kısakürek soyadını almıştır. Bu isim ailenin geçmişinin Dulkadiroğluları’na bağlı Kısakürekler’e dayanmasıyla ilgilidir. Kitaplarında genellikle Necip Fazıl veya Necip Fazıl Kısakürek ismini kullanan şair, yazılarında “Ne-Fa-Ka, Be-De, Hi-Ab-Kö, Ha-A-Ka, Prof. Ş. Ü, Büyük Doğu, Ahmet Abdülbaki, Adı Değmez, Hikmet Sahibi Abidin’in Kölesi, Ozan, Bankacı, Nüktedan, Dedektif X1” gibi takma isimler de kullanmıştır.
Necip Fazıl Kısakürek’in eğitim hayatı, iş hayatı gibi, kaos içinde ve değişime gebe diyebiliriz. Daha dört-beş yaşında dedesinden okuma-yazmayı öğrenen Kısakürek, ilk dinî telkinleri de ondan almıştır. Aynı yıllarda aile dostları olan Mustafa Efendi’den de Kur’ân dersleri alan Kısakürek, bu dönemde başladığı roman okuma alışkanlığını sonraki yıllarda da devam ettirmiştir. Kesintilerle devam eden aile eğitimi veya özel eğitim dışındaki ilk eğitim kurumu, kısa bir süre devam ettiği mahalle mektebidir. Bir süre sonra ailesi onu Gedikpaşa taraflarındaki Fransız Mektebi’ne yazdırır. Bu okula uyum sağlayamayınca aynı semtteki birçok okulda şansını dener ancak nihayet Heybeliada Numune Mektebi’nden mezun olur. 1924’te Maarif Vekâleti’nin Avrupa üniversitelerinde eğitim görecek öğrencileri belirlemek için açtığı sınavlara girer. Paris’e gönderilir ve Fransızca öğrenmesi için kendisine altı ay süre verilir ancak bazı sebepler üzerine yurda döner ve böylelikle fiili öğrenim hayatını noktalamış olur.
Necip Fazıl Kısakürek, sosyal çevresini değiştirmesinin ardından dinî ve tasavvufî konulara daha fazla yönelmiştir. Özellikle Büyük Doğu’da sosyal hayatla dinî hayatı birbirinden bağımsız olarak düşünmek isteyenlerle büyük mücadelelere girişmiştir. İslâm dinini şeriat ve tasavvuf bütünlüğü içinde ele alması ve aktarmasıyla diğer yazarlardan sıyrılan Kısakürek, bu konulardaki çıkışları ve keskin tavrı nedeniyle eleştirilere maruz kalmıştır.

Önce bankalarda çalışmayı denese de bu durum pek içine sinmez ve edebiyat dünyasına adım atar. Aynı süreçte hocalıkla gazetecilik arasında bir tercih yapması gerekince gazeteciliği seçmiştir. Bu süreçte şiir üretmenin yanında Tohum (1935), Ağaç (1936), Büyük Doğu (1943), Borazan (1947) gibi dergilerde sanata ve davaya adanan bir mücadeleye girişmiştir.
Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, 101 Hadîs, Sonsuzluk Kervanı, Şiirlerim ve Esselâm isimli kitaplarda yer alan şiirlerini 1974 yılında Çile isimli kitabında bir araya toplamıştır. Diğer taraftan Tohum, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Yunus Emre ve Mukaddes Emanet gibi tiyatro eserleri de oldukça ünlüdür.
Hikâye ve roman türünde yazılar da kaleme alan Necip Fazıl, eserlerinde temayı genelde “ben” etrafında şekillendirir ve Allah, insan, tabiat, ölüm, yalnızlık, korku gibi konuları ince bir işçilikle biz okuyucularına aktarır.
“Çile”nin ve “Kaldırımlar”ın şairi olarak da bilinen Kısakürek, eserlerinde tıpkı özgün dil kullanımı sesi kullanışı da fark yaratmaktadır. Türk tasavvuf geleneğinin zemininde ancak bu gelenekten sıyrılan şiirleri yazan Necip Fazıl Kısakürek, günümüzde bile en çok okunan şairlerin başında geliyor.