Eğitim Göçü

Mahammad Farajov

İnanmayanlar için okumak kendini geliştirmektir, inananlar ve iman edenler için ise bu bir emir.

Göç sözcüğü ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret etmek demektir. Biz inananlar için göç cennetten başladı. Önce Allah’ın rızasından göç ettik, ayrıldık. Taşlar ayağımıza değse bile bizler aldırmaksızın Hak yoldan göç etmeye devam ettik. Sonra Nebiler, Resuller ve en sonra da O Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelip bize ‘’İkra’’ dedi, biraz kendimize geldik.

Okumak sözü bir kitabı okumak gibi sığ ve kainatı okumak gibi derin manada kullanılabilir. Görülmeyeni görmek için okumak işin hakkını vermektir.

Eğitim göçü aslında 700’lü yıllarda başladı. Bu yıllarda kainatı okumak isteyen Müslümanlar bilimde çok büyük bir yol kat etmişlerdir.

Batı bizden farklı olarak bilim ve siyasetin eşsiz bir güce sahip olduğu tanısına vararak aklı en mükemmel, muazzam bir yere koyarak aklı Tanrılaştırma yönünde yol almıştır. Ve bilimi kendinin yapmayı iyi becermiştir.

Bugünkü modern bilim Isaac Newton’la başlamakla içinde Latince, Yunanca terimler içeren bir siyasi dejenerasyondu. 1146 yılında Papa III. Eugene Kudüs Krallığı’na yardım etmek için yeni haçlı seferleri başlattı. Bu defa savaşa Fransa Kralı VII Louis ve Alman Kralı III. Konrad da katıldılar. Ancak mukaddes topraklarda yaşanan bu savaş Endülüs’te Arapçadan Latinceye ve İbraniceye devam eden tercüme işlerini hiç aksatmamıştır. Batı sonra bilimin bizlere kattığı kolaylıkları ürün haline çevirerek iktisadi bir düzen kurma becerisine ulaştı. Artık bilimi en büyük ekonomik mal olarak görmektedir.

Biz Müslümanları iç, mezhepsel, ırki, ideolojik, ulusal savaşlarla oyalayarak ‘Yeni Bilim Ekonomi’ sistemini ortaya koydular ve başardılar. Hayallerden ibaret tecrübeler 1800’lerden sonra bir bir uygulanmaya başladı. Bilimin kat sayılarla yükseliş evresi 1940’lardan sonraya tekabül etmektedir. Tabi ki bunda savaşların, zor yaşam şartlarının ve karikatürlerin büyük rolü vardır.

2000 yıllara kadar hızlı bir bilgi erişimine ulaşamayan Ön Asya, Orta Asya, Doğu Asya, Orta Doğu, Körfez, Afrika ülkeleri hep ilerleyen, gelişen dünyadan bir yıla beş yıl oranında geri kalmakta. Gazetelerle ve aşağı eğitim kurumlarıyla bilgilendirilen bu bölgenin insanları yeni sistemin ya tüketicisi ya işçisi pozisyonunda yer almaktalar.

Nesiller arasında çelişki tam da bu hızlı bilgi erişimine ulaşıldığı zamanda başladı. Yeni nesil, ebeveynlerden gelen DNA’da depolanan bilgilerinin üzerine aşırı hızla eklediği bilgiler doğrultusunda hareket ederek analiz eden, üreten, iyi ve adil şekilde yaşayan toplum olmak için göçlere başladı.

Eğitim göçü bireysel kararlar ve devlet kurumlarının kadro geliştirme amacıyla ikiye ayrılıyor. Dünyada genellikle şahıs bireysel olarak eğitim göçü kararını veriyor. Kendini daha iyi geliştirebilmek, birden fazla dil bilgisine sahip olmak, uluslararası arkadaş çevresi edinmek, hayallerine daha rahat şekilde erişebilmek için tüm olanaklara sahip olmak, ülkesine geri döndüğünde iyi bir iş bulabilmek, eğitim ücretinin daha aşağı maliyetli olması bu göçün temel sebeplerindendi.

Eğitim göçünün avantajları ilk önce eğitimi veren ülke için iyi bir gelir kaynağı, yeni akıllı beyinler kazanmak için iyi ortam, eğittiği öğrencilerle vatandaşı oldukları ülke arasında iyi ilişkiler kurmak veya müdahale etmek gibi durumlardır. Eğitim veren ülke için dezavantajları göç edenlerin sabit düzeni bozması, yerel halkın bundan rahatsızlık duyması, eğitim alanların kendi ülkelerini hızlı bir şekilde geliştirmeleri olmakta.

Vatandaşları eğitim göçüne başvuran ülkeler için avantajlar daha bilgili topluma sahip olması, ekonomisini yükseltmek için üretimini artırabilmesi, uluslararası arenada daha saygın kimliğe erişebilmesi. Dezavantajları göç etmiş vatandaşların yaşam standardı yüksek olan ülkede yaşamayı seçmesi ile nüfusun azalması, ülkelerinde var olan düzeni kaldırmaya kalkışmaları, yeni düşünce akımı oluşturmaları, eğitim aldıkları ülkelere hizmet etmeleri.

Eğitim aldığınız ülkenin insanlarının size davranışı, geçim durumunuz, yapılan torpiller veya ayrımcılık, size yardım edecek kurumların var olmayışı eğitim almanın zorluklarıdır.

Eğitim göçü yapılan ülkelerden biri de Türkiye’dir. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Gençlik ve Spor Bakanlığı, YÖK ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı verilerinden faydalanılarak İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğünce hazırlanan 2016 Türkiye Göç Raporu’nun “Yabancılar” başlıklı bölümünde Türkiye’de öğrenim gören yabancı öğrencilerin sayı 795.962 olarak açıklanmışOrtalama her öğrenci yıllık 10.000 dolar ekonomiye katkı sağlıyor.

Türkiye bu durumda beyin göçünün merkezi olmalı ki hem güçlü bir ekonomiye hem de gönül bağına sahip olsun. İlk olarak yabancı öğrencilerden aynı bölümlerde okuyan veya mezun olanların iyi derece ile bitirenleri yeni kurulması gereken ‘Eğitim Araştırma Merkezi’ çatısı altında birleştirip benzer bölümler arasında iletişim sağlanması mümkün olan şebekeyi kurmalı. Kurulan grupların hayal gücünü ve isteğini geliştirebilmek için Avrupa’da geçirilen dallarına uygun seminerlere katılım sağlamalı ve proje üretmesi için teşvik edilmeli. Üniversite bitiren her beş gençten biri milli bir sermaye ile ürün üretirse geri kaldığımız bilimde açığımızı 15 yıl içerisinde kapatabileceğimize inanıyorum. Bunun için önemli olan fen bilimlerine yönelmeli; Türkiye’de ve doğduğumuz ülkelerde olmayan veya gelişmeyen bölümler için eğitim göçüne başlamak zorundayız.

Önümüze çıkan her zorluğun üstesinden gelmeli, iyi bir akademisyen, bilim insanı olup vatanımıza hizmet etmeliyiz.

Unutmayın insan ölene kadar cahildir!

Kaynaklar:

Prof. Dr. Mehmet Bayraktar, “İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlar, Ankara, 2000.

Şaban Döven, “Müslüman İlim İnsanları”, Yani Asya Neşriyat, İstanbul, 2004 Abit Yaşar Koçak, Handbook of Arabic Dictionaries, s. 19. Berlin: Verlag Hans Schiler, 2002.