Paydaşı Olduğumuz Sancılar: Birdman

İrem Tak

İnsan, tedavül süresi boyunca birçok durumu idealize ederek bunları kendine hedef bellemekte: Dibe vurmadan inşa edebileceği bir kariyer, sorunsuz ve tasasız bir aile ortamı, ait hissettiği ve içsel tatmini yaşamasına fırsat veren bir yaşam, kısacası. En pratik ve hasarsız yolla, arzulanan noktaya gelme isteği oldukça makul ve çoğu zaman da gerekli olsa da beraberinde bazı riskleri taşıyor. Bu risklerin belki de en kapsamlısı, bahsedilen ideale ulaşma sürecinde gelişen öznel gerçeklik algısıdır. Bu kavramı biraz daha açmak gerekirse inanılan ile yaşananın ayrışması ekseninde bir bakış getirmek doğru olacaktır. Kişinin şu zamana kadar deneyimledikleri, göze aldıkları/alamadıkları, kaçındıkları veya yapmakta daha da direttikleri, akabinde onun dış dünyayı tecrübe edişini şekillendirir. Bu sırada, neye inanmak istediğine ve tüm bu deneyimlerinin özünde ne ifade ettiğine kendisi karar vermeye cesaret ve cüret edebilen insan, bir zaman sonra kendi zihninde tasarladığı dünya ile aslında yaşanmakta olan gerçeklik arasında kaybolmaya başlar. Kurguladığı gerçekliğe duyduğu ihtiyaçsa günden güne güçlenir, zira tecrübe ettiği gerçeklik onun beklentilerini karşılamamaktadır. Günün birinde başaracağını düşündüğü şeyleri henüz gerçekleştiremediğini fark ettikçe tahayyülündeki ideale daha da tutunur. Bu reaksiyon, mükemmel bir kaçış niteliğinde olmanın yanında oldukça rahatlatıcıdır doğrusu; ta ki tahayyül ettiklerinin, gerçekleşmesini istediği olaylar dizisi olmadığının farkına varıncaya dek. Bir başka deyişle, kendisine dahi doğru dürüst açıklayamadığı arzuları ve duyguları hasebiyle, kurguladığı âlem de sarsılmaya başlar. Belki de en öngörülemeyen ve istenmeyen, neticede yaşanmaktadır. Birdman filmi özelinde önemli yer tutan bu süreç kendisini, Riggan’ın (Michael Keaton) özellikle kariyeri ve kızıyla olan ilişkisi doğrultusunda belli ediyor. Bir aktör olarak baş ettiği ikilemler, başarı olgusunu tanımlama yolculuğu, yaşamı süresince tutunacağı bir şeyler arama çabası ve aslında en kapsamlı ifadeyle hayatında bir denge yakalama mücadelesi şüphesiz göze çarpıyor.
Çeyrek asır önce çizgi roman uyarlaması olan Birdman adlı süper kahraman filmi serisinde oynadığı başrol ile ünlenen başkarakter Riggan, bu yönüyle kendisini yeterli ve de başarılı hissettiği bir dönem geçirmiş sayılır. Ana akımdaki yerini kaybetmesiyle sürüklendiği buhran durumunu katmerleyen birkaç temel sebep mevcut. Oyunculuk kariyerinin, onun başarı olgusuna getirdiği tanıma uygun bir yönde evrilmeyişi, bunlardan ilki. Artık insanların zihninde ve dilinde o kadar da yer etmiyor oluşu ve üstelik çıkaracağı oyuna camia içerisinde kısmen şüpheyle yaklaşılması, Riggan’ın eskiye olan arzusunu gün yüzüne çıkarmış oldu. O zamanlar bir hayli para kazanmasıyla ve meşhur olup sürekli pohpohlanmasıyla ölçebildiği başarısının yerini, kendini tekrardan kanıtlamaya çabalayan ve bunu popüler sinema örneklerinden ziyade uyarladığı oyunu Broadway’de sergileyerek yapmaya çalışan adamın yetersizlik duygusu aldı. Bu vaziyeti, aktör/aktrislerin içine düştüğü ikilemlerle de açıklamak yerinde olacaktır. Bahsettiğimiz meslek grubunun öne çıkan endişelerinden birinin ticarî kazanç ile sanatsal tatmin dengesini yakalamak olduğunu hatırlamak lazım. Muhtemelen çoğu kimse tarafından fark edilmediği ve parçası olduğu esere somut anlamda değer biçilmediği sürece bu yolda devam edecek motivasyonu kendinde bulamayacaktır. Bahsi geçen sürecin uzun bir zaman zarfını kapsadığı unutulmamalıdır, zira sanatsal endişelerle ilerleyen bu tip işlerde kısıtlı bir süre de olsa pişmeyi ve ortaya çıkan “ürünlerin” pişmesini beklemek, değerli ve doğal olandır. Ancak bir noktada kişi, ortaya koyduğu özveri ile bu özverinin fark edilme oranının beklediği gibi veya olması gerektiği şekilde tezahür etmediğine tanık olduğunda, bunca zaman boşa kürek çektiğini düşünmeye dahi başlayabilir. Riggan’ın tecrübe etmekten çekindiği kısım da burasıdır. Arka planda kızıyla olan ilişkisini rayına oturtmaya çalışan bir baba olarak gündeminde sürekli kendini kanıtlama aksiyonu yer almaktadır. Çıkaracağı oyunun iyi reaksiyon almasından veya kızına iyi bir baba olduğunu hissettirmesinden ziyade onu yoran, her şeyiyle kendisini kendisine kanıtlamadaki uğraşıdır.
Bu bunalım hâline zemin hazırlayan bir diğer etmense hayatını başkası olma işleviyle idame ettiren oyuncuların, özel hayatında “şeylerle” bağ kurma hâlinin karmaşıklığıdır. Bu durumu çift taraflı yorumlamak mümkündür ancak Birdman ve Riggan özelindeki iz düşümünü detaylandırmak yerinde olacaktır. Rutin olarak rolden role bürünen, onca ruh hâlini sıklıkla deneyimleyen biri için bu karakterlerden birini benimsemek muhtemelen kısa vadede sorun yaratmayacaktır. Ancak meslekî deformasyon olarak tanımlayabileceğimiz ölçüde davranışsal ve mental düzeydeki geçişlilik, tahminen zorlayıcı olan kısım. Bu noktada Riggan’ın aşamadığı duygu, yaşamda neye tutunacağına dair kararsızlığı desek yanılmayız. Filmin önemli taraflarından biri olan varoluşçu tavır ekseninde bahsedecek olursak tercihleriyle hayatı şekillendirebilecek iradeye sahip olması onu rahatlatmaktansa başaramama ve yolunu bulamama anksiyetesine sürüklemektedir. İşiyle, canlandırdığı karakterlerle, kızıyla hatta kendisiyle bile özdeşleşememenin vermiş olduğu tedirginlik, kafasındaki kaotik ve acımasız sesin hayatına gittikçe daha çok dâhil olmasına sebebiyet vermektedir. Günün sonunda Riggan’ın “Birdman” rolüyle olan ilişkisinin bahsedilen özdeşleşme kavramı çerçevesinde düşünülmesi gerektiği söylenebilir. Hâlbuki, orada yaşanan bizce karaktere olan aitliktense o rolü canlandırmanın gerçek hayattaki maddi-manevi getirilerine olan şükrandır; rol yalnızca “eski güzel günlere” dönme arzusunun kamçısı işlevi görmektedir.
Peki mevcut hâliyle başaramadığı için geride bıraktığı kimliklerden biriyle şu âna tutunmaya çalışan aktörün bu trajikomik öyküsü nereye bağlanmaktadır? Esasen öncelenmesi gereken, yekpare ve elle tutulur bir varış noktası elde etmek değil. Yine de süregelen anlatının nasıl tamamlandığına değinmek lazım gelir. Bunca muhtelif ve masif çabanın ardından neticede, Riggan’ın kızıyla duygusal düzlemde kesişebildiğini ve kendisini nispeten kabullenebildiğini görürüz. Başarı olgusuna atfettiklerinin farklılaştığına, popülerliğin, prestijin uğursuz kuzeni oluşunun bilincine vardığına, aslında birçok farkındalığa ek olarak hafiflediğine şahit oluruz. Geriye ise Sam’in (Emma Stone) büyük mavi gözleri kalır.
Çokça plan-sekans kullanımı sayesinde seyirciyi kolaylıkla yakalamayı ve akışta tutmayı beceren Birdman or The Unexpected Virtue of Ignorance, soundtrack vasfında çoğunlukla davul hamlelerini kullanarak oluşturduğu ritmi pek düşürmüyor. Fark edilme güdüsünün yaşamlarımızı ne derece yönlendirdiğinden dem vururken paydaşı olduğumuz sancıları örneklemedeki profesyonelliğiyle film, zihinlerde yer ediyor.