Ruveyda Eren
Bu sayıda boğazın süslerinden birinin bulunduğu Anadolu Hisarı semtine gideceğiz. Burası, Boğaziçi’nin Anadolu kıyısında, boğazın en dar noktalarından birinde yer alan, çevresi zarif yalılarla süslü ve aynı zamanda İstanbul’un en gözde ve güzel sahil semtlerinden birisi. Hisar, Yıldırım Bayezid tarafından İstanbul’un fethi için yaptırıldıktan sonra şehre, Karadeniz’den gelecek saldırıları karşılamak üzere kullanılmıştır. Şirinliği ve güzelliği sebebiyle aynı zamanda Güzelhisar (Güzelcehisar) olarak da bilinmektedir. Semt, yerleşme alanı olmaya Fatih Sultan Mehmed Han Dönemi’nde başlamış. Yılların izlerini barındıran hisar, bu semte muhteşem bir hava katıyor, bize düşen de bu güzel semti gezmek oluyor.
Küçüksu Kasrı
Anadolu Hisarı’nın incilerinden biri olan Küçüksu Kasrı; büyüleyici yapısıyla kendine hayran bırakan hoş bir mimariye sahip. Tarihi çok eskilere dayanıyor. Günümüze dek ulaşan Küçüksu Kasrı’nın yerinde, daha önceleri Sadrazam Divitdar Mehmet Emin Paşa tarafından I. Mahmud’un konaklaması için inşa ettirilen ahşap bir konak varmış. Sultan Abdülmecid, 1856 yılında iyice tahrip olan konağın yerine bugünkü Küçüksu Kasrı’nı yaptırmış. 17. yüzyıldan itibaren çeşitli kaynaklarda “Bağçe-i Göksu” olarak da geçen bu güzel mekân şimdilerde sevdiklerinizle denize nazır vakit geçirebileceğiniz bir yer olarak sizi bekliyor.
Küçüksu Mihrişah Sultan Çeşmesi
Küçüksu Kasrı içinde yer alan çeşme, 1806’da Sultan III. Selim Han tarafından annesi Mihrişah Sultan adına yaptırılmış. Mimarı bilinmeyen çeşme, Göksu ve Küçüksu dereleri arasındaki ünlü mesirede yer alması dolayısıyla, İstanbul için özel bir yere sahip. Eski Boğaziçi resimlerinde en fazla tasvir edilen yapılardan biri Küçüksu Çeşmesi. Yapı, günümüze özgün olarak gelebilmeyi başarmış ender eserlerdendir. Çeşmenin geniş yüzündeki tuğralar, III.Selim’e aittir. Dört tarafa konulan ve toplam otuz iki satır olan kitabeler, Hafif Mehmet Paşa tarafından yazılmış. Çayıra bakan son mısrada, çeşmenin inşaat tarihi olan 1806/H.1221 tarihi yer alıyor.
Meryem Ana Ayazması
Ortodoks geleneğince ayazma olarak adlandırılan kutsal su kaynaklarının İstanbul’daki en önemli örneklerinden biri olan Göksu Ayazması, 1870 yılında Bahçıvan Argirios tarafından keşfedilmişti. Üzerinde hiçbir tanıtıcı bilgi bulunmayan binanın pencereleri duvar örülerek kapatılmış, demir kapısı kilitli durumdadır. Ayazma hakkında yazılan yazılarda her 8 Eylül’de buraya Rum Ortodokslarının Göksu Panayırı için geldiği söylenmektedir. Buradaki su kaynaklarından fışkıran sular Bizanslılar tarafından kutsal sayılıyor, bu sulardan içenlerin hastalıklardan kurtulduğuna, günahlarından arındığına inanılıyormuş. Bizans’ın tüm hastaları üşenmez, onca yolu aşıp buraya gelirlermiş. Bu alışkanlığı, Bizanslıların torunları İstanbullu Rumlar da sürdürmüş.
Anadolu Hisarı Namazgahı
Anadolu Hisarı Namazgahı, Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid’in İstanbul’un fethi için 1396’da yaptırdığı Anadolu Hisarı Kalesi bitişiğinde yer alan; Fatih Sultan Mehmed tarafından fetih hazırlıkları kapsamında güçlendirilip genişletilen kalede topların bulunduğu kısım yükseltilirken askerlerin ibadet edebilmesi için yaptırılmıştır. Bu yüzden namazgah, Toplarönü Namazgahı olarak da bilinmektedir. Etrafı duvarlarla çevrili yaklaşık 20×25 metre ölçülerinde bir set, kıble yönünü gösteren mihraplı sütre taşı ve taş minberden oluşuyor. Günümüzde de yaz aylarında kullanıldığı oluyor.
Göksu Deresi
Göksu Deresi, kıyılarında kış aylarında bile yemyeşil kalan ağaçları ve asırlık çınarlarıyla sessiz bir doğa harikası. Göksu Deresi’nin adı oldukça geçmişe ta Bizans’a kadar uzanır. Bizans İmparatorluğu Dönemi’nde Göksu ismi Potamion yani ‘küçük ırmak’ adından türemiştir. Anadolu Hisarı’nda, kalenin hemen yanında boğazla birleşen dere, hem bir balıkçı barınağı hem de kenarına kurulu mekânlarda hoş vakit geçirebileceğiniz bir ortam sağlamaktadır. Göksu Deresi ve çevresi semtin en güzel kesimleri olarak değer görüyor. Kıyılarından semtin tepelerine doğru yayılan Göksu ve Küçüksu mesire yerleri hem semt sakinlerinin hem de İstanbul’un diğer yerlerinden gelen ziyaretçilerin tercih ettikleri yerlerden.
Otağtepe Korusu
Otağtepe Korusu; Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethi için ilk hazırlıklarını yapmak üzere çadırını kurduğu yer. İlk Otağ-ı Hümâyun’un burada kurulduğu ve Fatih Sultan Mehmed’in, Bizans İmparatorluğu’na Karadeniz’den yardım gelmesini engellemek için Rumeli Hisarı’nın planlarını ve çalışmalarını burada yaptığı bilinmektedir. Başka bir deyişle, 655 yılından 1453 yılına kadar çetin mücadelelere ev sahipliği yapmış Otağtepe Korusu; Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yamacında iki köprüyü de rahatlıkla görebileceğimiz manzarasıyla hayatın stresinden güzel bir kaçış noktası görevini üstleniyor. Bu eşsiz boğaz manzarasının tadını çıkarmak isteyenler buraya gidebilir.
Muhaşşi Sinan Cami
Muhaşşi Sinan Cami, Kanûnî Sultan Süleyman Dönemi’nde kadılık yapmış olan Muhaşşi Sinan Efendi tarafından 1574 yılında yapılmıştır. Sinan Efendi; Kadı Beyzâvî’nin tefsirini hâşiye ettiğinden dolayı “Muhaşşi” lakabını almış. Cami; minaresinin üzerinde bulunan güneş saatiyle ve minarenin altında bulunan çeşmesiyle dikkat çekiyor. Osmanlı mimarisinde başka örneği olmayan bu minare yapısı İstanbul için çok kıymetli ve tarihî dokusu bozulmayan sokağı da görülmeye değer.
İstanbul’un görülmesi gereken noktalarını her Rota’da birlikte görmeye devam ediyoruz. Bir sonraki sayıda yeni bir Rota’da görüşmek üzere.