Bu ayki rotamız; Üsküdar’la Beylerbeyi arasında, Boğaziçi’nin Asya yakasındaki ilk durağı: Kuzguncuk.
Kuzguncuk; eskiden “Altın Seramik” anlamına gelen “KrisoKeramos” ve “Kosinitza” isimleriyle anılırmış. Sonrasında birçok kez değişime uğrayan semtin adı; Evliyâ Çelebi’ye göre ise Fatih Sultan Mehmed zamanında buraya yerleşen Kuzgun Baba adlı bir ermişten geliyor. Buraya 19. yüzyılda ilk önce Museviler yerleşmiş. Kuzguncuk; Avrupa Musevilerinin “Kutsal topraklara varmadan önceki son durak.” olarak kabul ettiği, buraya yerleşip burada ölmeyi ve buraya gömülmeyi vasiyet ettikleri bir yer olarak bilinirmiş. Bir zaman sonra, Rumların ve Ermenilerin de katılımı ile semtin etnik kültürü bir hayli gelişip günümüze kadar da korunmuş.Tarih günümüze yaklaştıkça, azalan azınlık nüfusunun yerini Türkler almış. Bu şekilde de semtin mimari özelliklerine yeni yapılan camiler eklenmiş. Kelimenin tam anlamıyla yıllar boyu farklı kültürlere, dinlere kucak açan Kuzguncuk; İstanbul’da göreceğiniz hiçbir yere benzemiyor.
Kuzguncuk Camii
Kuzguncuk Mahallesi’ni birlikte yaşama kültürünün bir örneği hâline getiren Kuzguncuk Camii; mahallede Müslüman nüfusun iyice artmaya başladığı 1950’li yıllarda inşa edilmiştir. 1952’de ibadete açılan cami, günümüzde hemen bitişiğinde bulunan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nin o günkü bahçesine inşa edilmiş durumda. Mimarı Cemil Şavkay Bey’dir. Caminin inşası için, caminin yanında bulunan Ermeni Kilisesi Vakfı, o dönemin parasıyla 500 lira yardımda bulunmuş. Kesme taştan yapılan tek kubbeli caminin; kıble duvarı çini kaplı, minberi ve vaaz kürsüsü ahşap, mermer mihrabı ise niş şeklinde duvar içine girmiştir. Tek minareli ve tek şerefeli olan bu cami, en son 2005 yılında restore edilmiştir.
Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi
Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi, 1835 yılında Kayserili Mimar Ohannes Amira Servenyan tarafından inşası tamamlanmıştır. Boğos Ağa Şalcıyan tarafından ise 1861’de yeniden inşa edilmiştir. Mihrabın arka tarafında çift katlı ve kubbeli bir çan kulesi bulunmaktadır. Mihrabın ön kısmında yer alan ceviz ağacından yapılma trabzanların üstünde bulunan çiçek ve yaprak bezemeleri; dönemin saray kerestelerinin tedarikçisi Kalust Ağa Kemhacyan tarafından yapılmıştır. Kutsal Sofra’nın iç kısmı kubbeli ve altın kaplamadır. Kilisenin iç kısmına 1967’de bezemeler eklenmiş. Avluda 1910 tarihli, kilisenin girişinde ise 1908 tarihli bir çeşme bulunmaktadır. Kuzey duvarının yanına da kilisenin vaizi Episkopos Hovhannes Setyan defnedilmiştir. Kilise 2005 yılında bir tadilat görmüş ve yeniden ibadete açılmıştır.
Dilim Pastanesi
Dilim Pastanesi 1977 yılında kurulmuştur. Konumu itibarıyla yol tariflerinin vazgeçilmez unsuru olan pastanenin poğaça ve açmaları çok seviliyor. Tatlı çeşitliliği de fazla. Mekân küçük olmasına rağmen müşterisinin ve sevenlerinin çok olduğunu biliyoruz. Rotamızın başlarındayken; kahvaltınızı da yapmamışsanız dükkânın önündeki taburelerde çayınızı yudumlayarak boğaza karşı oturmanızı tavsiye ediyoruz.
Üryanizade (Perihan Abla) Sokak
Dilim Pastanesi’nden çıkıp İcadiye Caddesi’nde yürümeye devam ederken ilk soldaki sokaktır. Bu sokaktaki evleri 80’li yıllarda Mimar Cengiz Bektaş keşfetmiştir. Sonraları birçok sanatçı da buraya taşınmıştır. Sokak; adını eski bir Şeyhülislâm olan Üryanizâde Ömer Efendi’den alıyor. Zamanında pek popüler olan Perihan Abla isimli TV dizisine set olarak kullanıldığı için son yıllarda “Perihan Abla Sokak” diye de anılıyor.
Ekmek Teknesi
Dergi editörleri ve okuyucuları olarak yaşımızdan dolayı pek hâkim olamasak da bir döneme damgasını vuran TV dizisi Ekmek Teknesi… Heredot Cevdet’in sıcacık hikâyelerinin anlatıldığı Fırıncı Nusret’e ev sahipliği yapan o minik dükkân… Şimdilerde Asude Cağ Kebabı olarak hizmet veriyor ve Kuzguncuk’un en uğrak yemek noktalarından birisi. Dilerseniz lezzetlerini deneyimleyebilir ve dışarıda fotoğraf çektirebilirsiniz.
Nail Kitabevi
Nail Kitabevi; şirin beyaz binasıyla sizi kucaklayan bir mekân. Burası hem kitapçı hem de kafe. Dışarıda üç beş masası var ama esas güzelliğin içeride olduğunu söyleyelim. Dar ve uzun bir binada bulunan kitabevinin mümkün olan her yeri kitap raflarıyla değerlendirilmiştir. Ortada boş kalan kısımlarda ise kahve içip kafa dinlemelik masalar yer alıyor. Özellikle, üst katında binanın cumba kısmına yerleştirilmiş geniş koltuk, erken saatte gidebileceklerin kaçırmaması gereken bir yer.
Kuzguncuk Bostanı
Nail Kitabevi’nin sol çaprazında Kuzguncuk Bostanı’nı bulacaksınız. Daha önce şehrin ortasında bir bostan gördünüz mü? İşte, Kuzguncuk’ta var. 🙂 İlk tapusu Sultan Mehmed Reşat Dönemi’nden kalmış, yaklaşık 16 dönümlük bu alan; bölge halkı tarafından eski sahibi İlya’nın adıyla da anılıyor. Bostan; mahallelinin, çocuklarının kendi elleriyle ektiği domates, biber, ıspanak gibi sebzelerin olduğu; Kuzguncuk halkının nefes aldığı, sosyalleştiği, akşamlar sinema izledikleri, özel günlerini kutladıkları bir yaşam alanı. Siz de şehrin gürültüsünden uzaklaşmak isterseniz burayı ziyaret edebilirsiniz.
İstanbul’un görülmesi gereken noktalarını her Rota’da birlikte görmeye devam ediyoruz. Bir sonraki sayıda yeni bir Rota’da görüşmek üzere.