Kitabın Ortasından

XIII. Yüzyıl, Dünya tarihinin en zor ve karmaşık zamanıdır. Savaşlar, göçler, baskınlar… Hiç şüphesiz bu çağa damgasını vuran ve tüm dünyayı kasıp kavuran Moğol saldırılarıdır.
Bir Moğol çapulu sonrası, Kıpçak bozkırlarından koparılıp köle pazarında satılan Baybars, vakit olgunlaşınca Kahire’de, Kalat’ül Cebel’de sultanlığını ilan ediyor. Baybars’ın inanılması güç hayat hikâyesini anlatan kitap; umut, azim, mücadele, sabır, moral ve heyecanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
İnsan isterse başarır, umudu ve azmi olanlar sonunda kazanır.

Yaşamak; Cahit Zarifoğlu’nun yeniden tanımladığı bir kelime. Zira o, yeryüzündeki yolculuğunu sürdürmüş; her adımında kendisi olarak ve ânı kendisinin kılarak apayrı bir yaşamak inşa etmiştir. Yaşamak; bir günlük kitabı olmasına, en azından kendisini öyle tanıtan bir kitap olmasına rağmen herhangi bir kronolojik sıra takip etmeyen yazılardan meydana geliyor. Bir hikâye kurgusu, olay örgüsü ya da devam eden olaylar bütünü değil de ilgili tarihlerde yazılmış daha çok deneme türü yazılarla karşılaşıyorsunuz. Anlatılanlar; her dönemde, her yaşta ve herkes tarafından yaşanılan, hissedilen duyguların kelimelere dökülmüş hâli. Zarifoğlu kendisini, çevresini ve hayatı ’’İçimiz bir dolap değil ki açıp gösterelim.’’ gibi kendine özgü betimlemeler ve ifadeler kullanarak tarif ediyor. Bize de kendimizden parçalar bulacağımız bu eseri okumak kalıyor.
“İnsan, gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz? Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi? On yedi yaşlarındaki delikanlıların bile iki kat yaşlıların ki kadar yürekleri dolu.”

Binbaşı Halil Sadi, eşi Leyla ve oğlu Yusuf. Hep iyi şeylerin olduğu bir evde mesut yaşarken Halil’e ulaşan celple cihanda kopan fırtına bu mesut ailenin evine de sızar.
Halil, Enver Paşa komutasındaki Kanal Harekâtı için önce Şam, ardından Filistin’e gitmek üzere uzun bir tren yolculuğuna çıkar. Yolculuk boyunca insan doğasını, hayatı, zamanı, savaşı ve ölümü sorgular. Yolda pek çok kişiyle tanışır: Arnavut Ali Ferid, Subay
Cevdet, felsefe öğretmeni Albay James J. Fitzgerald, Başçavuş Niyazi… Her birinin hikâyesinden öğrenecek, sorgulayacak pek çok şeyi vardır. İnsan, hayat, zaman, savaş ve ölüm başka başka anlamlar kazanır Binbaşı’nın zihninde. Madden ve manen sınanacağı bu meşakkatli yolculuğa paralel olarak gelecekte okuması için oğluna mektuplar yazar, ona hayatla ilgili öğütlerde bulunur.
Yazar, savaşın yıkıcılığı ve insan ruhuna etkisini işleyerek hem sarsıcı ve gerçekçi bir zemin kuruyor hem de mektuplarda baba-oğul ilişkisini merkeze alarak metnin duygusal yönünü oluşturuyor.
“Yazık, bazı duyguların merhameti olmuyor. İnsan bir kokuyu hayal edince elinde hatıralardan başka hiçbir şey kalmıyor.”