Rota Bizden Hareket Senden: Yedikule

Adından da anlaşılacağı gibi surların üzerine dizilmiş yedi adet kuleden alır ismini Yedikule. Güzel bir kadının boynundaki kolyeye dizili yedi adet inciye benzer kuleler, surlar üzerinde… İstanbul’un fethinden önce surların üzerindeki beş kule sebebiyle Bizanslılar, semte beş kule anlamına gelen “Penta Prikyor” adını vermişler. Eski Rum evleriyle, hisarıyla, surlarıyla, tren istasyonuyla, camileriyle, kiliseleriyle, gazhanesiyle adeta tarihe meydan okuyan Yedikule, kendine has dokusuyla tarih meraklılarının ilk adım attığı mekanlardan. Adeta bir açık hava müzesi niteliğinde olan Yedikule semti, halen burayı gezmemiş olanlar için harika bir gezi rotası..

01 SÜMBÜL EFENDİ CAMİİ – TÜRBESİ

Koca Mustafa Paşa Camii, halk arasında Sümbül Efendi Camii; Sultan II. Bayezid döneminde (1481-1512) şehrin içinde bulunan eski Bizans kilise ve manastırları “şenlendirme” politikası gereğince camiye dönüştürülürken Andreas Kilisesi de Sadrazam Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrilmiş, yanına çeşme, imaret ve hamam yaptırılarak kilise; Türk hüviyetine kavuşturulmuş. Asıl adı Yusuf-u Sinan olan Sümbül Efendi’nin Sümbül ismini almasının ise apayrı bir hikayesi var. Anlatılana göre bir gün hocası Mehmet Cemalettin Efendi’nin öğrencilerinden çiçek getirmelerini isteyince Yusuf-i Sinan hocasının karşısına solmuş bir sümbülle çıkagelir. Hocası bunun hikmetini sorduğunda ise “Hangi çiçeğe el attıysam hepsi Allah’ı zikir ve tesbih ile meşguldü. Onları dalından koparıp da Allah’a ülfetlerini kesmeye gönlüm el vermedi. Baktım bu zavallı sümbül dalından kopmuş, ben de bu çiçeği size getirdim” deyiverir. Bu olaydan sonra hocası Sümbül lakabını takar.

02 SURP KEVORK ERMENİ KİLİSESİ

Bu kilise Azize Meryem Ana adlı Bizans manastırı üzerine inşa edilmiştir. Osmanlı uyruğundaki Müslümanlar tarafından ise, altındaki ayazma ve büyük sarnıç sebebiyle “Sulu Manastır” olarak anılmıştır. 1885’te Mikayel ve Hovhannes Hagopyan kardeşlerin maddi desteği ve Bedros Nemtze’nin mimarlığında, okul kâgir olarak yeniden inşa edildi. Kilisenin yüksek bir çan kulesi bulunmaktadır.

03 HADIM İBRAHİM PAŞA CAMİİ

Hadım İbrahim Paşa Camii; Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Hadım İbrahim Paşa tarafından Mimar Sinan’a inşa ettirilmiş. Caminin Silivrikapı Caddesi tarafında caddenin karşısında kemerli bir kapı ve duvar kalıntıları mevcut. Bunlar külliyedeki hamam ve mektep kalıntıları olabilir. Çeşmesi yine bu tarafta avlu duvarlarının dışındadır. İbrahim Paşa’nın üstü açık türbesi de avlu içinde yer almakta. Mihrap ve son cemaat yerindeki çiniler orijinaldir. Caminin etrafını çevreleyen avlu muntazam kesme taşlarla yapılmış olup üç giriş kapısı bulunuyor.

04 İMRAHOR İLYAS BEY CAMİİ

İstanbul’daki, kısmen de olsa günümüze kadar ulaşan en eski dinî yapı olan İmrahor İlyas Bey Camii, o günkü ismiyle Studios Manastırı, Doğu Roma İmparatoru Leon Flavius I. zamanında, dönemin önde gelenlerinden Studios tarafından, kendi arazisi üzerine inşa edilmiş. Ana nefi daha geniş olmak üzere, üç nefli bir plana sahip bu tür yapılar, “bazilika” olarak adlandırılıyor. II. Bayezid döneminde (1481-1512) İmrahor İlyas Bey tarafından camiye dönüştürüldüğü bilinen, 1782 yılında meydana gelen yangında zarar gören cami, 1820’de onarılmış… Yapı camiye çevrilirken eklenen minare ve mihrap, Osmanlı döneminin önemli birer eki olup minare şerefeye kadar sağlam olarak günümüze ulaşmış. XI. yüzyıldan kalma döşeme mozaikleri, Geç Roma özelliğini yansıtan plastik ögelerle birlikte İstanbul’un eski yapıları arasında özel bir yere sahip. Şu anda müze şeklinde sergilenen camiyi ziyaret edebilirsiniz.

05 HACI EVHADÜDDİN CAMİİ

Kasapbaşı Hacı Evhadüddin Efendi tarafından, 1573 yılında Mimar Sinan’a yaptırılan bir külliye… Hacı Evhadüddin Camii, tekke, hamam, iki çeşme, derviş hücreleri ve hazireden ibaret. Zaman içinde, cami ve tekke harap hale gelmiş. Nakşibendî şeyhlerinden Hüsameddin Efendi’nin, Sultan Abdülmecid’e ricası üzerine 1850 yılında cami ve tekke büyük bir tamir görmüş ve avluya şadırvan ilave edilmiş. 1920 yılında meydana gelen yangında yine harap olan cami, uzun yıllar dört duvar halinde kalmış, üstelik çinileri çalınmış. Kapının sağında bulunan süslü minare, kesme taşla örülmüştür. Tek şerefeli, külahı kurşun kaplamalı olan minare kürsüsünde çiçek kabartmaları bulunmakta. Minarenin bu zarif haline bakılınca, caminin Mimar Sinan eseri olduğu anlaşılmaktadır.

06 YEDİKULE HİSARI / YEDİKULE ZİNDANLARI MÜZESİ

Yedikule Hisarı, Bizans döneminde (390) I. Theodoisius zamanında bir zafer takı olarak yaptırılan Altın Kapı ile İstanbul’un fethinden sonra buna ilave edilen üç kule ile surların birleştirilerek beş köşeli yıldız şeklinde bir iç kale (garnizon) meydana getirilmesinden oluşuyor. Bugün Yedikule Hisarı Müzesi olarak isimlendirilen yapı Osmanlı dönemi boyunca farklı isimlerle anılmış. İstanbul’un en önemli açık hava müzelerinden birisi olan hisarda zafer takı olarak yapılan ünlü Altın Kapı, o dönemde seferlerden dönen imparatorların törenlerle şehre ihtişamla girdikleri Bizans’ın en önemli giriş kapısıymış. Hisarlar Osmanlı İmparatorluğu döneminde devlet hapishanesi olarak kullanılmasının yanında, Osmanlı’nın ilk hazinesi (hazine-i hümayun) ve değerli evraklarına da ev sahipliği yapmış. Burada hapsedilen esirlerden dolayı Yedikule Zindanları olarak da bilinen Yedikule Hisarı’nı, internet üzerinden oluşturulan randevular sayesinde ziyaret edebilirsiniz.

Rüveyda Eren