“Kubbeyi Yere Koymayan Bilge”
- Güçlü bir manevi çevrede yetişti. Babası Türk Ocağı’nın kurucularından tıbbiyeli Hasan Ferid Bey, annesi Filibe’de müderris Mehmed Efendi’nin kızı ve Kız Öğretmen Okulu’nun ilk mezunlarından Hatice Samime Hanım’dır.
Çocukluk ve gençlik yıllarında babası vasıtasıyla Türkiye’nin önemli bilim ve düşünce adamlarının sohbetlerine katıldı. Muhammed Hamdi Yazır, Neyzen Emin Efendi, Ahmet Avni Konuk, Ahmet Hamdi Tanpınar, Âsaf Hâlet Çelebi bunlardan bazılarıdır. Bu büyük düşünürler onun fikir ve inanç dünyasını şekillendirdi. - İyi bir eğitim aldı. İlköğrenimini Ankara Keçiören’de ve Bursa Muradiye’de, liseyi İstanbul Galatasaray Lisesi’nde, yükseköğrenimini İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Mimarlık Bölümü’nde tamamladı.
Lise ve üniversite yıllarında Mehmet Cavit Baysun’dan tarih, Muvaffak Benderli’den divan edebiyatı, Ali Karsal’dan resim dersleri aldı. Resim hocası ve Neyzen Halil Dikmen, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Mazhar Şevket İpşiroğlu, aynı üniversitede sanat tarihi hocası olan Ernst Diez ve Güzel Sanatlar Akademisi hocalarından Mimar Sedat Hakkı Eldem de etkilendiği önemli isimlerdendir. - Türkiye’de doktora yapan ilk mimardır. “Selçuk ve Osmanlı Mimarisinde Üslup Gelişmeleri: Türk Sütun Başlıkları” adlı tezi Türkiye’de sanat tarihi alanında yapılan ilk doktora tezidir. Bu tezle Turgut Cansever doktora yapan ilk mimar unvanını almıştır.
- Turgut Cansever, son derece ince ruhlu, sanatçı bir kişiliğe sahiptir. 26 Ekim 1936 tarihinde henüz 16 yaşında iken İstanbul’da bir resim sergisi açtı. Neyzen Halil Dikmen’den arkadaşı Neyzen Niyazi Sayın ile birlikte ney dersleri aldı.
- Güzel bir adamdır. Allah güzeldir, güzeli sever. Ona göre, “insanın dünyadaki vazifesi dünyayı güzelleştirmektir.”
Türk evi, bu güzelliği yansıtmalıdır. Ona göre, Türk evi hem heyet-i umumiyesiyle, hem de bütün unsurlarıyla, Hz. Peygamber’in (sav) ifade ettiği şekilde insanın aslî vazifesi olan dünyayı güzelleştirme görevini gerçekleştirme bilincinin ve iradesinin yansımasıdır.
İslam şehri, insanlık tarihinin en müstesna ürünüdür. Turgut Cansever’e göre ev, basit bir sığınak olmayıp insanın bütün hayatını kapsayan bir üründür. Tavan gökyüzünü, halı da üstüne basılan cenneti temsil etmektedir. - Turgut Cansever; nevi şahsına münhasır, devamlı düşünen, daha güzeli arayan, sorgulayan ve çirkinliklere karşı sürekli haykıran bir isimdir. Bu yönleriyle dikkat çekmiştir. Mimari projeleri ulusal ve uluslararası alanda çeşitli ödüllere lâyık görülen Turgut Cansever, “Türk Tarih Kurumu” ve “Ertegün Evi” ile 1980’de, “Demir Evleri” ile 1992’de Uluslararası Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü alarak dünyada bu ödülü üç defa alan tek mimar oldu. Meslekî pratiği, düşünsel ve felsefî yaklaşımı ile 1990’da II. Ulusal Mimarlık Ödülleri kapsamında Büyük Ödül (Sinan ödülü) ona verildi.
2005 yılında, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü tarafından her yıl verilen Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne, vefatından kısa bir süre önce de 2008 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü. - Şehirler, mahalleler ve evler üzerine devamlı kafa yormuştur. Çevre bilincini hep ön planda tutmuştur.
Ona göre, din ve tasavvufun birlikteliği Osmanlı’daki sade, zarif ve mükemmel şehirleşmenin kaynağı olmuştur. İnsan, çevresinin bilincine sahip ve dolayısıyla çevresinden sorumlu yaratık olarak, yaradılışın yasalarına uymakla mükelleftir ve bunlara uymaya mecburdur.
Kural şöyle: Bir şehir kurmak için gelen işçiler, evvela hamamı inşa ediyorlar; şehri kuracak insanların temiz pak olabilmesi, çalışanların temizliğini sağlamak için. Ardından medrese inşa ediliyor, bilgi ortamının kurulması için. Sonra cami, daha sonra etrafında evler ve mahalleler inşa ediliyor, yavaş yavaş. - İnsanı önemser. Ona göre, şekilden yola çıkılmadan önce, insandan, programdan yola çıkmamız gerekir. Mülk Allah’ındır. İslâm’ın daha evvelki kültürlere yaptığı en önemli katkı, güzelliğin sevgisi ve terbiyenin yüceliğidir. Bu durumda mülkiyet hiçbir zaman Allah’ın yarattığı dünyayı kirletmek için kullanılmıyor.
- Yeryüzündeki tüm insanların, ister zengin olsun, ister fakir, güzel bir hayat yaşaması gerektiğini savunur ama günümüzde bunun tam tersi görülmektedir. Ona göre, “İnsanlar sefalet mahallelerinde, havası kirlenmiş, yeşillikten ve tabiattan yoksun, bütün kültür değerleri yok edilmiş, kirletilmiş şehir alanlarında biçimsiz böcekler gibi yaşamaya mahkûm edilmiştir. Hâlbuki insan, geleceğe dönüktür. Geleceğe yani mutluluk ve huzura dönük olmalıdır.”
- Doğayı korumak ve onu güzelleştirmek insanın en önemli sorumluluğudur. Ona göre, “Doğayı doğa olarak korumak insanın ilk vazifesi ise doğayı güzelleştirerek insanın doğayla bütünleşmesini sağlamak da kaçınılmaz ikinci vazifedir. Sanıyorum ki bu olmadan iktisat da yapılamaz, politika da.”
Şahsiyetli nesillerin, tarihe saygı duyarak yetişeceğine yürekten inanarak şöyle der: “Vakarla, tedbirle, fikirle şahsiyetini geliştirecek nesiller vücuda getirebilmek için gelecek nesillere, tarihlerine saygı ile bakmalarını öğretmek ilk görevimiz olacaktır.”