Psk. Zeynep Bozbek Türkyılmaz
Bugünlerin kurtarıcısı yarınlar, yarınları kurtaramayabiliyor. “Yarın” kelimesi belki de birçoğumuzun sıklıkla kullandığı acil çıkış kapısı. Belki bir kaçış, belki söz vermek için belki yapmak istemediğimiz zaman sıklıkla imdadımıza yetişen bir kavramdır. Hepimiz zaman zaman yapılması gereken bir iş olduğunda son güne kadar bekleriz. O gün yapmaktan kurtulmuşuzdur ancak zihnimizden atamadığımız için yarın, ertesi gün derken yapana kadar zihnimiz birçok kez “onu da yapmam lazım şu kadar günüm kaldı” diyerek alarm gibi ansızın hatırlatma yapar. Hatta öyle ki keyifli olduğunuz bir ortamda tam da muhabbetin ortasında birden akla gelir ve o anki zevki engellemeyi başarır. Oysa ertelememiz o gün için kısa bir rahatlama hissettirse de uzun vadede bir davranış biçimine dönüşmesi insanın psikolojik anlamda kendini olumsuz etkileyebilir. Peki bu erteleme halini neden yapıyoruz? Birçok kez sonucuyla yüzleşsek dahi ne oluyor da her defasında ertelemeye eğilim gösteriyoruz.
Erteleme eğilimi üzerine düşünülen ve hakkında çeşitli araştırmalar yapılan bir konudur. Tanımını yapacak olursak; zamanında yapılması gereken ve önceliği olan bir işi gereksiz yere geciktirme ya da son ana bırakmaya yönelik bir eğilimdir. Aslında hiç akılda olmayan bir işi yapmaya başlayarak, “şuna da bakayım da kalkayım” diyerek açılan belki bir videodan “son bir kez şunu da yapayım sonra ona sıra gelecek” diye geçen saatlerle devam edilir. Böylelikle son ana bırakılan işler, onları kısıtlı zaman diliminde yapılmasına sebep olmaktadır. Zaman baskısı altında ise yetiştirme kaygısı ile geç saatlere kadar çalışma alışkanlığı oluşturma sonucu ciddi bir uykusuzluğa; yeterince uyuyamama ise haliyle konsantrasyon güçlüklerine, öfke ve gerginlik haline neden olabilir. Bu da kişinin yapacağı işi belki daha yüzeysel yapmasına stres ve kaygısının artmasına sebep olur. Dolayısıyla kendine olan güvenini de olumsuz etkilemesine yaşam kalitesinde düşmeye, süreç içinde aile içi ve arakadaş ilişkilerinde olumsuz etkilere sebep olacaktır.
Erteleme eğiliminde bulunmanın tek bir kaynağı yoktur. Sebep olan birçok faktörden bahsedebiliriz. Yapılacak iş ile ilgili kişinin bazı düşüncelerinden; işi önemsiz bulması, konuyla ilgili yetersiz olduğunu düşünmesi, yapılacak işin nasıl yapılacağı hakkında bilgi eksikliği, yapıyorsam en güzeli, en iyisi olmalı şeklinde belirlenen yüksek hedefleri dolayısıyla mükemmeliyetçi bir kişilik özelliğine sahip olması ve kendinden olağan dışı beklentilerde bulunması gibi düşünceler sebep olabilir. Duygusal olarak; motivasyon eksikliği, yapılacak işten hoşlanmama, isteksiz olma, sıkılma, olumsuz değerlendirilmeye dair korku, başaramama kaygısı, bitirememe kaygısı, sorumluluk duygusunun gelişmemesi gibi duygular erteleme eğiliminin altında yatan duygusal sebeplerdir. Tüm bunlara ek olarak zaman yönetimi kötü olan, plansız davranan kişilerde de yapılması gereken işi sürekli erteleme eğilimi görülür. Sonuç olarak bu düşüncelerden birine ya da birkaçına sahip olan kişi duygusal olarak da kaygılanmaya başlar ve ertelemenin davranışa dönüşmesine; planlanan işten kaçınılıp daha keyif alınabilecek başka bir işin yapılmasına sebep olur.
Herkes zaman zaman belki de sürekli olarak bu erteleme döngüsü içine düşer. Bununla ilgili ise yapılabilecek birçok çözümden bahsedebiliriz. Öncelikle ertelememize sebep olan hangi düşünceye sahip olduğumuzu fark etmek önemli bir adım olacaktır. O düşüncenin gerçekliği üzerine gidip belirlenen o yüksek ve en iyisi olma isteğinin ne kadar ulaşılabilir olduğu sorgulanmalıdır. Düşünce kısmında daha gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler koyulduktan sonra sıra istek ve motivasyona gelir. Sanıldığının aksine bir işe başlamadan önce o iş ile ilgili istek, motivasyon her zaman kendiliğinden gelmez. Önce hareket etmek gerekir. Yaygın olarak kullanılan “elektrikli scooter” üzerinden örnek verilebilir. Aslında hareket etmek için gerekli elektrik, bataryada varken scooterin sürülmesi ve hızlanması için önce süren kişinin ayağıyla destek verip hareket ettirmesi gerekir. Belirli bir hıza ulaştığında ise kendi var olan gücünü devreye sokar ve siz durdurana kadar hızla gitmeye devam eder. İnsan mekanizmasını da buna benzetebiliriz. Önce istenilmese, zorlanılsa dahi harekete geçip “şu 1 saat başına oturacağım” diyerek o hareket verildiğinde devamının en baştaki kadar zor olmadığı görülecektir. Bunun için de işe önce dikkat dağıtıcı etkenler belirlenerek, bunları çalışma ortamından kaldırmakla başlanılabilir. Sonraki adım, gün içinde çalışmanın en verimli olduğu zaman dilimi seçilmelidir. Bir sonraki adım, yapılacak işleri öncelik sırasına göre sıralamaktır. Böylelikle zihinde dağınık halde olan yapılacak işler bir düzene oturtulur. Belki de yapılacak işlerin o kadar da çok olmadığı görülür. İlk sıraya yazılan iş ise, böl-parçala tekniği ile; yapılabilecek düzeyde parçalara ayrılarak günlere bölünür. Her gün bir bölümü yapılarak adım adım ilerlenir. Böylelikle kişi her adımı yaptığında kendini daha iyi hisseder, yapabileceğine olan inancı artar ayrıca yapılacak işin gözünde büyümesini de engellemiş olur. Bu adımlar atılırken en başta olmayan veya eksik olan motivasyon yavaş yavaş gelmeye başlar. Zaman iyi yönetildiği için verim artar ve yapılacak iş kişinin istediği özende yapılmış olur. Ayrıca kişi her yapılan iş için kişi kendini ödüllendirebilir böylelikle motivasyonu daha kalıcı hale gelecektir. Gün bitiminde ertesi günün yapılacaklar listesi değil de bugün yapılanlar listesi tutulabilir. “Bugün neler yaptım” diye işaretleme yapmak, kendimize birazda olumlu yönden yaklaşmamızı sağlar. Kendimizi eksik bıraktığımız, yapamadığımız işlerle değerlendirip sürekli olarak yetersiz hissetmemizi engellemiş olur. Çünkü her zaman yapılacak bir şeyler vardır. Oysa hepimizin birazda yaptıklarımıza bakıp neleri başardığımızı görmeye, kendimizi iyi hissetmeye ihtiyacımız vardır.
Erteleme eğilimi, hangi alanda yapıldığı fark edilip herkesin kendine göre altında yatan sebepler üzerine çalışması en önemli farkındalıktır. Zira yapılan davranışlar sebepsiz değil ve dahi çözümsüz de değil. Erteleme eğilimini alışkanlığa dönüştürmemek için bugünün işini her ne koşulda olursa olsun bugünde halletmeye çabalamak bugünün ve yarınların rahat ve huzurlu hissedilmesini sağlayacaktır. Koşullar hiçbir zaman gerektiği kadar iyi olmayacak. Öyleyse ertelemek risk almayı tercih etmektir. Peki, şu sorunun cevabını bir de kendimize soralım; Yarınlar bugünden daha mı güzel?