Bilim Kurgucunun Seyir Defteri
Geçen seferki yazıda Osmanlıların bilim kurguyu ‘Fennî Edebiyat’ diye tanımladıklarından bahsetmiştim. Peki, Osmanlılar bu tabiri sadece çeviri eserler için mi kullanıyorlardı yoksa kendileri de fennî romanlar yazıyorlar mıydı?
Yani Osmanlı’da bilim kurgu var mıydı? El cevap: Olmaz mı? Hem de en âlâsından, mevzuyu daha derinlemesine araştırmak isteyenler Seda Uyanık Hocanın Osmanlı Bilimkurgusu: Fennî Edebiyat adlı kitabına bakabilirler. Biz bugün burada Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumi’nin Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet adlı ütopyasını konuşacağız. Malum ütopya birçok farklı türde kendini gösterebilen bir edebi form; fantastik, hiciv, masal… elbette bilim kurguyla da yolu kesişiyor ütopyanın hatta kimileri ütopyayı doğrudan bilim kurguya dahil ediyorlar. Mustafa Nazım’ın ütopyası aynı zamanda bolca bilim kurgusal unsur içerdiği için onu köşemize misafir ediyoruz.
Öncelikle kimdir bu Mustafa Nazım, maalesef hakkında çok az bilgiye sahibiz. Yirminci yüzyılın başlarında İstanbul’da yaşadığını, Erzurum’un köklü ailelerinden birine mensup olduğunu, bir fabrika kurduğunu, icatlar yaptığını biliyoruz. Rüyada Terakki 1913 yılında basılmış. Ütopyaların çoğu ya mevcut bir sorunu gidermek ya da dünyaya dair bir hayal kırıklığı üzerine yazılır. Molla Nazım da ütopyasını Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda uğradığı yenilgi üzerine yazar. Aynı zamanda devletin siyasi ve sosyal anlamda güçlenmesi için çözümler üretmeye çalışır. Tanzimat döneminde yazılan ütopyaların çoğu rüya anlatısıdır. Aslında ütopya yazarlarımız bir geleneği sürdürmüşlerdir. (Bu renkli ve zengin gelenek hakkında daha etraflı bir okuma yapmak isteyenler Metin Kayahan Özgül hocamızın Türk Edebiyatında Siyasi Rüyalar adlı kitabına bakabilirler.)
Yani Osmanlı’da bilim kurgu var mıydı? El cevap: Olmaz mı? Hem de en âlâsından, mevzuyu daha derinlemesine araştırmak isteyenler Seda Uyanık Hocanın Osmanlı Bilimkurgusu: Fennî Edebiyat adlı kitabına bakabilirler.
On dokuzuncu yüzyıldan itibaren rüya anlatıları ütopyalara dönüşmeye başlamışlardır. Rüyada Terakki’nin anlatıcısı Nazım Bey, hüzünlü bir hâlde uykuya dalar ve rüyasında asırlar öncesine giderek dedesiyle karşılaşır. Sonra da dedesiyle beraber dört yüzyıl sonrasına İstanbul’un geleceğine yolculuk ederler. Yüzlerce yıl sonrasının İstanbul’u son derece gelişmiş, iki üç katlı köprüler, geniş apartmanlar, kültür merkezleri ve teknolojik harikuladeliklerle donanmış bir şehirdir. Molla Nazım’ın kendi zamanının teknolojik gelişmelerini çok iyi takip ettiği bellidir. Avrupa’daki ve Amerika’daki teknolojik gelişmeleri olduğu gibi kopyalamakla yetinmez. Gerçek bir bilim kurgucunun yapması gerektiği gibi bu icatları alır ve onları hayalinde geliştirerek yüzlerce yıl sonra neye benzeyeceklerini nasıl kullanılacaklarını tasavvur etmeye çalışır. 1895’te icat edilen ve 1896’da Osmanlı’da kullanılmaya başlanan röntgen cihazını alır, geliştirerek ütopyasının girişine koyar. Böylece İstanbul’a girenler bu tarama cihazından geçirilecek ve vücutlarında bir hastalık varsa tespit edilecektir. Daha neler neler yoktur ki Molla Nazım’ın ütopyasında… cebe sığabilen küçük sinema seyir araçları, uçmaya mahsus bir alet, otomatik yemek servis sistemleri, kredi kartları… Elbette ki bir ütopya teknik gelişmelerden ibaret olamaz. Molla Nazım, bugün bazıları bize çok naif gelebilecek birtakım sosyal ve siyasi düzenlemelere de girişir. Tabii o zaman için ona göre bu toplum mühendisliği girişimleri kusursuz işleyen bir sistem kurulmasını sağlayacaktır. Bilim kurgucumuz, sosyal medyadaki like-beğen tuşunu öngörmüştür desem ne dersiniz? İnsanlar ellerindeki defterlerde bir çeşit itibar puanlaması yapıyorlar. En çok puan toplayan en itibarlı oluyor. Ütopyalar hayalde kurulmuş kusursuz işleyen siyasi ve sosyal sistemleri anlatırlar. Gelin görün ki bu kusursuzluk takıntısı bazı ütopyaların en büyük zaafıdır. Çünkü sizin hayalinizde kurup işlettiğiniz mükemmel sistem bir başkasına hiç de o kadar mükemmel gelmeyebilir. Belki sizin ütopyanız ona distopya gibi gelecektir. Distopya ütopyanın tam zıddıdır. Birinde ne kadar mutluysan diğerinde o kadar huzursuzsundur. Molla Nazım’ın ütopyası belki bazılarımıza fazla mekanik gelebilir ama yirminci yüzyılın başlarında yazılmış bir Osmanlı bilim kurgusunun neye benzediğini merak edenler için Davutzade’nin teknoİstanbul’u gezip keşfetmeye açık.