Yevgeni Zamyatin Ya Da Biz’in Zalim Çarkları

Bilim Kurgucunun Seyir Defteri

Yirminci yüzyılın başlarında dünya tarihi büyük dönüşümlere sahne oldu. Köklü imparatorluklar tarihe karışırken bu imparatorlukların küllerinden yeni ulus devletler doğdu. 1917 yılında kurulma aşamasındaki Cumhuriyet’in yanı başında bütün bir yüzyılı ve dünyayı etkileyecek bir devrim gerçekleşti. Yüzlerce yıllık Rus Çarlığı yıkıldı; Bolşevikler iktidarı ele geçirdi ve komünist Sovyetler Birliği kuruldu. İnsanoğlunun ezelden beri düşsel ya da fiilî olarak inşa etmeye çalıştığı ütopya gerçekleşmiş, nihayet yeryüzü cenneti sahiden kurulmuş muydu? Açıkçası öyle düşünmeyenler de vardı hatta bizzat komünist devrime katılıp destek verenlerden bazıları bir süre sonra devrimin gidişatından duydukları endişeleri dile getirmeye başlayacaklardı. En kuvvetli itirazlardan birini de Yevgeni Zamyatin, Biz (Mıy/ We, 1920) romanıyla ortaya koyacaktı. Zamyatin’in bu romanı, muktedir politbüronun sansüründen geçemeyecek, Avrupa dillerine çevrilip Rusya dışındaki okurlara ulaşsa da Sovyetler Birliği’nde seksenlere kadar basılmayacaktı. Zamyatin ise sansürden iyice bunalacak, Stalin’e yazdığı bir mektupla ‘gönüllü’ olarak Paris’e sürgüne gidecekti.

Bir gemi mühendisi olan Zamyatin, her devrin muhalifi diyebileceğimiz bir sanatçıydı. Ülkesindeki devrimi haber alınca hemen Avrupa’dan Rusya’ya dönmüş fakat beklediği ve umut ettiği yaratıcı ortamı, Sovyet rejiminde de bulamamıştı.

İşin acayip tarafı, Zamyatin, ilk distopya (yeryüzü cehennemi) sayılabilecek Biz romanını, tarihin en büyük ve geniş çaplı ütopya deneyiminin içinde yazmıştı. (Ütopya karşılığı yeryüzü cenneti, distopya için de yeryüzü cennetlerinin sonu tanımlarını kullanan Nail Bezel’e de bu yazıda bir selam vermiş olalım.) Biz distopyasının içeriğine geçmeden önce bu romanın ilk distopya olarak tanımlanması ne kadar doğrudur bir bakalım: Aslında E. M. Forster’ın “Makine Duruyor” uzun hikâyesi ya da Wells’in bazı romanları distopik özellikler taşır ki Zamyatin, Wells’i okumuş hatta onun bazı metinlerini de Rusçaya çevirmiştir. Fakat Zamyatin, öyle bir distopya modeli koymuştur ki ortaya Huxley, Orwell, Le Guin, Bradbury gibi yazarlar, bu modelle hesaplaşmak ve yüzleşmek durumunda kalmışlardır. Bu açıdan Zamyatin’in romanı, ilk distopya tanımını hak etmektedir.

Şimdi gelelim Biz’in içeriğine: Yirmi altıncı yüzyıldayız. Cam duvarlarla doğadan tecrit edilmiş Tek Devlet’in dünyasındayız. Burada insanlar artık birey değildirler. Kişilerin ismi bile yoktur. İsim yerine herkes Tek Devlet’in kendine verdiği bir kodu kullanır. Şairin deyişiyle insanlar burada birer kemiyet yani niceliktir. Hatta kıyafetler bile bir örnektir yani yine şairin dediği gibi sayılara kodlara indirgenmiş insanlar mintanlarla kemik urbalarla et olmuşlardır. Tek Devlet’in hiper rasyonel dünyasında aklınıza gelebilecek bütün insanî faaliyetler mekanikleşmiştir; yemek, içmek, uyumak, sosyal ilişkiler… Bunların hepsi devlet tarafından denetlenmekte ve insanoğlunun özü, öz- gürlüğü, Biz’in gaddar çarkları arasında öğütülmektedir.

Zamyatin kendisinden sonraki ütopya- distopya yazarlarına yaman bir soru ve amansız bir çelişki bırakmıştır: Mutluluk uğruna özgürlükten vaz geçilebilir mi? (Siz mutluluğun yerine güvenlik ya da konfor kavramlarını da kullanabilirsiniz.) Tek Devlet rejimini ve bu rejimin başındaki Velinimet’i kayıtsız şartsız kabullenen vatandaşlar konforlu ve güvenli bir hayatı garantilemiş görünmektedirler. Özgürlük, bu konfor için ödenen bir bedeldir. Biz’in gerçekliğinde evlerin duvarları şeffaf camdan yapılmıştır yani kişinin mahremiyetinin ortadan kaldırıldığı bir gözaltı düzeni kurulmuştur.

Tek Devlet rejimi hizaya gelmeyen vatandaşlarını acımasızca yok eder ya da gönüllü olanların hayal gücü ameliyatla bertaraf edilir böylece muhayyileden yoksun insanlar düzenin uslu bendeleri olacaktır. Zamyatin’in öngörüleri maalesef gerçek oldu. Sovyetler, totaliter bir korku distopyasına dönüştü.

Biz’i daha iyi anlamak için yazıldığı tarihsel arka planı bilmek şüphesiz işe yarayacaktır. Fakat Zamyatin’in distopyasını Sovyet deneyimiyle sınırlandırmayalım, içinde distopya tohumu taşıyan ütopik girişimler ve donup, katılaşmaya teşne bütün devrimci hareketler Biz’in hicvine müstahaktır.

Ümit Yaşar ÖZKAN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir