Bilim Kurgucunun Seyir Defteri
Frank Herbert’ın 1965 yılında basılan Dune adlı bilim kurgu romanını önce Alejandro Jodorowsky 1970’lerin ortalarında sinemaya uyarlamak istedi. Fakat Jodorowsky işi o kadar büyüttü ki proje imkansız hale geldi (2013’te Jodorowsky’nin bu romanı nasıl sinemaya uyarlayamadığı Jodorowsky’s Dune adlı belgesele konu olacaktı). 1984 yılında David Lynch tarafından yapılan uyarlama, bilim kurgu hayranları tarafından başarılı bulunmadı. Nihayet 2021 yılında Denis Villeneuve tarafından eserin ruhuna yakışan bir uyarlama yapıldı. Gerçi Villeneuve, hikayenin başlangıcını anlattığı için ağzımıza bir parmak bal çalmış gibi oldu.
Peki Dune romanını büyük yönetmenler tarafından bu kadar çekici kılan neydi? Frank Herbert, altı kitaptan oluşan Dune serisinde muazzam bir evren kurgulamıştır. Yönetmenler, kağıt üzerinde kurulan bu benzersiz evreni beyaz perdeye aktarma sevdasına düşmüş olmalılar.
On binlerce yıl sonrasını anlatan seride, insanlık kainata yayılmış, uzak gezegenlere yerleşmiştir. Hikayenin merkezinde Arrakis adlı çöl gezegeni vardır (Çölün yerlisi olan Fremenler gezegene Dune adını vermişlerdir). Bu gezegen, bugünün petrolüyle kıyaslanabilecek bir madde olan zengin “baharat” kaynaklarına sahip olduğu için siyasi entrikaların ve iktidar çatışmalarının merkezindedir. Arrakis’e hakim olmak kolay değildir. Sert çöl iklimi, bu iklime uyum sağlamış Fremenler, dev kum solucanları… İmparator, gezegeni zalim Harkonnenler’in elinden alıp Atreidesler’e verir. Elbette ki işler göründüğü kadar basit değildir. Dük Leto Atreides, nasıl bir oyunun içine girdiğinin farkında olsa da gözü doymaz obur Harkonnenler, gezegeni işgal edeceklerdir. Harkonnenlerin elinden kaçan Dük’ün oğlu Paul ve annesi, gezegenin yerlisi olan Fremenler’e sığınacaklar, böylece Paul Atreides, Muad’dib’e yani Fremenlerin beklediği mehdiye dönüşecek ve çölün özgür adamlarından kurduğu orduyla müthiş bir isyan başlatacaktır. Herbert’ın başarısı, coğrafya, din, siyaset gibi unsurları, kendi evreninde çok sıkı bir şekilde birbirine bağlayabilmesidir. Kadın rahibelerden oluşan Bene Gesserit topluluğu, Uzay Loncası, Fremenler, İmparatorluk ve imparatorluğa bağlı hanedanlar… Bütün bunlar, Dune/Arrakis için çekişmektedirler.
Büyük yaratıcılar, bildik malzemelerden özgün eserler çıkarma hünerine sahiptir. Bu, bilim kurgu ustaları için de geçerlidir. Frank Herbert’ı harekete geçiren Oregon’da yaptığı çöl etütleridir. Serinin ekolojik temeli, bu etütlerden kaynaklanır. Bunun üstüne İslam tarihi, Arapça ağırlıklı olmak üzere diğer doğu kültürlerine dair yaptığı okumalar, Dune serisini ince ince şekillendirecektir. Fremenler’in dili ve kültürü, Arapça ve İslam kaynaklıdır. Kitabın sonundaki sözlüğü karıştırdığınızda şaşırabilirsiniz. Çünkü Arapça kökenli bu kelimelerin büyük bir kısmı bize hiç de yabancı değildir. Çölün sert doğasına ve susuzluğa uyum sağlamış Fremenler, bize bedevileri çağrıştırır. Onlar kendi güçlü ahlak anlayışlarına sahip soylu vahşilerdir.
Arthur C. Clarke, Dune için “Yüzüklerin Efendisi dışında bu kitapla kıyaslanacak başka bir kitap yok.” demiş. Kurgulanan evrenlerin muazzam genişliği, ırklar ve diller açısından bakarsak Clarke’a hak verebiliriz.
“Yüzüklerin Efendisi dışında bu kitapla kıyaslanacak başka bir kitap yok.” demiş. Kurgulanan evrenlerin muazzam genişliği, ırklar ve diller açısından bakarsak Clarke’a hak verebiliriz.
Herbert, bir yandan insanoğlunun zihinsel ve psişik güçlerine güvenir. Akıllı makinelerin/yapay zekânın büyük bir cihatla yok edildiği bu evrende bilgisayarların yerini Mentat adı verilen özel eğitimli insanlar almıştır. İnsanın potansiyeline duyulan bu inanç ve güven, altmışların ruhu ile ilgilidir. Fakat bu potansiyelin tehlikeli tarafı da göz ardı edilmemelidir. Herbert, bu konuda bizi uyarır. Dune, bu uyarısıyla da bugün hâlâ güncel bir bilim kurgu klasiğidir.