İstanbul Sofya treni ile balkanlar’ın tarih kokan sularına dalıyoruz!

Tren yolculuğu yapmak; yolu izleyerek uyuya kalmak, sesleri dinlemek, kendi sesine de biraz kulak vermek, manzaranın tadını ânı kaçırmayı düşünmeden tabiatınca çıkarmak, kısacası huzur bulmak! Tüm bunları yaşama fırsatı elde ederken Balkanlar’ın gözde şehirleri; Sofya, Bükreş ve Belgrad’ın büyüleyici turistik mekânlarını keşfetmekten daha güzel ne olabilir? Hem de 10 dakikada!

Balkan toprakları; üzerinde onlarca milletin bir arada yaşamasına rağmen kendi kültürünü koruyabilmiş, muhteşem lezzetleri, geleneksel el sanatları ve kıyafetleri, eşsiz müzikleri, tarihî ve kültürel mirası ile en ilgi çekici coğrafyalardan biri.

Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Macaristan, Yunanistan ve Trakya’yı içine alan Balkanlar, bünyesinde Osmanlı egemenliğinin izlerini taşıyan birçok nadide yapı barındırmasıyla gezmeye değer oldukça önemli bir coğrafya.

Rotamızda Yer Alan Ülkelerimizi Tanıyalım!

Tren rotamızın ilk durağı olan Bulgaristan; güler yüzlü yerli halka, zengin ve köklü bir tarihe ve doğa harikası manzaralara ev sahipliği yapması ile etkileyici bir ülkedir. Bulgaristan’ın en bilinen şehirlerinden biri olan Sofya, Bulgaristan’ın başkentidir. Müze çeşitliliği, özgün mimarisi ve Doğu Ortodoks kiliseleri şehrin ilgi çeken özellikleridir. Modern Bulgar mimarisi Sovyet mimarisini anımsatır. Buna karşılık geleneksel sanat ürünleri, özellikle de süslemeler ön plana çıkar. Bulgaristan’ın %80’inden fazlası Ortodoks Hristiyan ve yaklaşık %8’i Müslüman’dır. Pek çok medeniyetin etkisini taşıyan kültürü ile Bulgaristan halkı çeşitli gelenekleri bir arada yaşatır.

İkinci durağımız olan Romanya; Orta Avrupa’nın güneydoğu kesiminde yer alır. Polonya’dan sonra bölgedeki en büyük ikinci ülkedir. Ülkenin doğu tarafında Karadeniz’e kıyısı vardır. Başkenti Bükreş’tir. Geniş, ağaçlıklı bulvarları, görkemli binaları ve (1900’lerde “Küçük Paris” lakabıyla anılmıştır.) yüksek yaşamıyla tanınan, Romanya’nın en büyük şehridir. Bükreş, ülkeyi keşfetmek için harika bir başlangıç ​​noktasıdır. Bükreş’te geleneksel Rumen kültürü ve el sanatları örnekleri meşhurdur. Romanya tarihî bölgeleriyle ve Orta Çağ şehirleri ile adını duyurmuştur. Rumen dili günümüzde 25 milyondan fazla insan tarafından konuşulmaktadır. Rumenlerin çoğu Hristiyan Ortodoks inancına sahiptir. Ayrıca Katolik ve Yahudilik de diğer inançlardır. Rumenler doğaları gereği eğlenceli, sevecen ve misafirperverdir.

Son durağımız olan Sırbistan; tarih boyunca birçok medeniyete ve imparatorluğa ev sahipliği yapmıştır. Bizans, Roma ve Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetinde geçirilen yılları ülkeye kültürel anlamda zenginlikler katmıştır. Sırbistan sıcakkanlı, misafirperver insanlardan oluşan bir ülkedir. Misafirliğe gittiğinizde ekmek ve tuz ikram ettiklerini görebilirsiniz. Sırbistan’da kahvaltı kültürü XIV. yüzyılın ikinci yarısında yaşantılarına girmiştir. Sırbistan, Güneydoğu Avrupa’da Panonya Ovası ile Balkanlar’ın kesişiminde bulunan bir ülkedir. Başkenti ve en büyük şehri Belgrad’dır. İstanbul ve Atina’dan sonraki en eski Avrupa yerleşimi burada kurulmuş ve şehir stratejik konumu itibarıyla tarihte birçok kez işgal edilmiştir. Sırpçada ismi “Beyaz Şehir” anlamına gelen Belgrad günümüzde kozmopolit bir yapıya ulaşmıştır.

Nerelere Gitsek?

Aleksandr Nevski Katedrali
Aleksandr Nevski Katedrali, Sofya’nın simgelerinden biri olup Ortodoks kilisesi olarak hizmet vermektedir. Neo-Bizans mimarisinin güzelliğini ilk günkü gibi yansıtan katedral dünyanın en büyük Ortodoks kiliselerinden biri olarak da ün salmıştır. İçerisinde yaklaşık 10 bin kişiyi aynı anda bulundurabilen kilise Balkanlar’da bulunan en büyük ikinci katedral olma özelliğine sahiptir. Katedralin altında ise, Ortodoks ikonaları için müzeye dönüştürülmüş mahzeni bulunuyor.

Ulusal Sanat Galerisi
Sofya’daki Ulusal Yabancı Sanat Galerisi türünün tek örneğidir. Bulgaristan’ın kurtuluşundan 1990’lara kadar müzenin çağdaş ve modern Bulgar sanatının koleksiyonları, 30 binden fazla sanat eseri içerir ve üç temel sergiye ayrılır; yüksek kaliteli resimler, grafikler ve heykeller. En değerli sergileri, yaklaşık 3 bin 200 m2 toplam sergi alanı ile 19 odada bulunan dört katta sergilenmektedir. Galeri, grafik eserleri, resimler, heykeller, güzel sanatlar gibi 10 binden fazla müze eşyası barındırıyor.

Parlamento Sarayı
Bükreş’te bulunan ve Avrupa’nın en büyük binası olan Parlamento Sarayı, Pentagon’dan sonra dünyanın da en büyük ikinci yapısı olma özelliğine sahiptir. Nikolay Çavuşesku (Nicolae Ceausescu) tarafından inşa ettirilen yapının inşasında 20.000 işçi ve 700 mimar yer almıştır. Muhteşem mimarisiyle dışarıdan dahi göz kamaştıran Parlamento Sarayı; 1100 odası, 12 katlı oluşu ve bir nükleer sığınağa ev sahipliği yapmasıyla benzerine az rastlanan yapılar arasında. Uluslararası bir konferans merkezi olarak da kullanılan parlamento binası ülkenin en iyi zanaatkârlarının yaptığı çalışmalarla, Romen mimarisinin yansıtılması amaçlanmıştır.

Athenaeum
Bükreş’te bulunan ve Mimar Albert Galleron’un tasarımıyla oluşturulan Romanya Athenaeum, 1888 yılından beri hizmet vermektedir. Burası bir konser binası olup, sahip olduğu akustiği ile ünlüdür. Romanya’da müzik esintilerinin eksik olmadığı kubbesiyle, sanatın ve müziğin kalbi Athenaeum’da atar. Büyük etkinlik ve konserlerin yapıldığı bina yıl boyunca birçok gösteriye yer vermektedir. Önemli etkinliklerden olan Uluslararası Müzik Festivali’ne ev sahipliği yapan Athenaeum, hem görkemli kubbesi ve süslü mimarisiyle hem de düzenlenen muhteşem etkinlikleriyle mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri.

Grigore Antipa Müzesi
Bükreş’te yer alan Girogore Antipa Müzesi, 1834 yılından kurulmuş olan Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’dir. Müze bir dönem restorasyon çalışması için kapatılmış olup, 13 milyon dolarlık yenileme sonrası 2011 yılında tekrar ziyaretçilere açılmıştır. İçerisinde görebilecekleriniz arasında; yapay mağaralar, kuş ve memeli koleksiyonları, fosiller, kaya ve mineraller, Roma sikkeleri yer alıyor. Bu önemli koleksiyonları bir araya getirmiş olan müze Bükreş’in en eski müzelerinden biridir ve tarih öncesi birçok canlıyı keşfetmemize olanak sağlamasıyla meşhurdur.

Kalemegdan / Belgrad Kalesi
Belgrad Kalesi, II. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar Sava ve Tuna nehirlerinin birleştiği yere bakan bir sırtta savunma yapısı olarak inşa edilmiştir. Kalemegdan adı sadece XIV. yüzyılın seksenli yıllarında parka dönüştürülen kaleyi çevreleyen geniş plato için geçerlidir. Adı Türkçe kale (kale) ve megdan (tarla) kelimelerinden gelmektedir. Kalemegdan ressamlar, şairler ve müzisyenler tarafından sevilir ve birçok sergiye ve şiir gecelerine ev sahipliği yapmaktadır.

Nikola Tesla Müzesi
Alternatif akımın mucidi, Sırp asıllı bilim insanına adanan Nikola Tesla Müzesi, 1952 yılında Yugoslavya Hükûmeti’nin emri doğrultusunda kurulmuştur. Kültürel tesiste tamamı Tesla’nın çalışmalarını ve hayatını anlatan 160 binin üzerinde orijinal doküman, 2 binden fazla kitap ve dergi ile çok sayıda fotoğraf, çizim, plan, alet sergilenmektedir. Müzede inceleme fırsatı yakalayabileceğiniz tüm eşyalar ve teknik dokümanlar, Tesla’nın vasiyeti doğrultusunda tek yasal varisi olan yeğeni Sava Kosanovic’in gözetiminde Amerika Birleşik Devletleri’nden getirilmiştir.

Skadarlija
Belgrad’ın Eski Şehir bölgesinde yer alan ve “bohem” yaşam tarzının merkezi konumundaki Skadarlija’nın tarih sahnesine çıkışı, 1830 yılında kentin bu kesimine yerleşen Çingeneler sayesinde olmuştur. 1854’deki yenileme çalışmaları sonucunda derme çatma çadırlarla kaplı bir alandan daha modern görünümlü bir yerleşim bölgesi hâline gelen caddeyi gezginler daha çok yerel müzik kültürünü tanımak, Sırp mutfağının özgün lezzetlerinin tadına bakmak ve sanat galerilerinde sergilenen çalışmaları incelemek için ziyaret ediyor. 400 metre uzunluğundaki cadde, 7/24 hareketli atmosferi ve Arnavut kaldırımı kaplı, rengârenk çiçeklerle süslü sokaklarıyla ilgi çekici bir görünüm oluşturmaktadır.