KİTABIN ORTASINDAN

ÇOK OKUNAN

“Hayat, birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi.”
İlk kez 1937 yılında basılan roman, Sabahattin Ali’nin roman türünde ilk eseri. Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından ilk olarak 1999 yılında basılan roman günümüzde de basılmaya devam ediliyor. 1985 yılında Sinema filmine uyarlanan romanda; ailesinin katledilmesiyle sahipsiz kalan dokuz yaşındaki Yusuf’un; olayı soruşturmak için Kuyucak’a gelen Nazilli Kaymakamı Selahattin Bey tarafından evlatlık alınması ve çocuğun daha sonraki hayatı anlatılmakta. Edebiyat eleştirmenlerine göre Yusuf karakteri, köyden şehre göç edip şehir hayatına uyum sağlayamayan insan tipinin habercisi olarak değerlendirilmektedir. Yer yer ağlatan, yer yer sorgulatan bu roman her yıl yeni okuyucular tarafından keşfediliyor.

Yeni Çıkanlar

Van Gogh toplum tarafından dışlanmış bir ressam mıydı? Bugün eserleri rekor rakamlara satılan bir sanatçı, nasıl olup da hayatı boyunca resimlerini satın alacak hayranlar ya da koleksiyoncular bulmayı hiç başaramamıştır? Yazar; tam da bu soruları yanıtlamak için yola çıkar ve modern sanat tarihinin en büyük kahramanlarından biri hakkında bize bambaşka bir bakış açısı sunan benzersiz bir araştırma yürütür. Geçen yüzyılın ortalarında, Theo van Gogh’un oğlu —amcası ile aynı adı taşıyan— Vincent Willem van Gogh, amcasının kariyerini, seçimlerini ve ızdıraplarını anlattığı bir günlük bırakır. Vincent 1949’da gerçekleştirdiği seyahat ile amcasının gördüğü manzaraların, uğrak mekânların, tanıştığı insanların izini sürer. Son derece kişisel ve tartışmalı görünen günlük, bu kitabın ana kaynağı olmuştur. Van Gogh söz konusu olduğunda sürekli gündeme gelen “deha ve delilik” tartışması sizi asla tam olarak ikna etmediyse, D’Orazio ile içiniz rahat bir şekilde bu maceraya çıkabilirsiniz.

Hayat anlamla kaimdir. Okuduğumuz her kitapta, gittiğimiz her şehirde, sığındığımız her dağda o sırrın izini süreriz. Elimizde asa, ayağımızda çarık yeryüzünü dolaşsak, üstelik Nuh Nebî kadar yaşasak bu seyahat yine de bitmez. Fakat yaşamak; aramaktır, umudu bırakmamaktır. Olan ve bitmeyen onca şeyden sonra dünyada işgal ettiğimiz yerin farkına varmaktır. Bu kitap, gelişigüzel zamanlarda yürümekten yorulanlara umut adlı ülkenin varlığını hatırlatıyor. Güzel zamanların gelişi için çabalayanların hikâyesinden bahsediyor. Bir yolculuğa davet ediyor sizi; ana teması eğitim olan derin düşüncelerin eşlik ettiği içten bir yolculuğa… Fakat bu yolculukta eğilmek yok erişmek var; almak yerine olmak, bilgiden öte bilgelik var. “Başarabiliriz; en azından deneyelim.” diyor. Sizce de denemeye değmez mi?