
Tiyatro oyunu kitapları arasında özel bir yeri olan Profesyonel, devlet tiyatrolarında da çokça sahne alan bir oyun. Kitaptaki iki ana karakterden biri gençliğinde metinler yazan ve sonrasında da yayınevinde genel müdürlüğe kadar yükselen Teya, diğeri ise emekli bir polis olan Luka. Yugoslavya’nın sistem değiştirdiği dönemi işleyen kitapta Teya, bu değişikliğin halka yansımasını eleştiren yazılar kaleme alıyor. Tabii o dönem eleştiriye çok açık olmayan devlet de Teya’nın takip edilmesi için bir polisi görevlendiriyor. Polis Luka, 18 yıl boyunca Teya’nın arkasında bir gölge gibi yaşayarak onun her adımını takip ediyor. Bu takip sırasında biriktirdiği tüm eşyaları bir hatıra olarak valizde biriktiriyor, söylediği tüm cümleleri de defterine kaydederek kitaplaştırıyor. Takiple geçen 18 yılın ardından Luka, Teya’nın yayınevine giderek elindeki her şeyi ona sunuyor. Başta sıradan bir yazar zannettiği Luka’nın aslında geçmişinin aynası olduğunu fark eden Teya, bir anda kendisini çıkmaz sokakta buluyor. Tiyatroya ilgi duyan kitap kurtları için bir çırpıda okuyabilecekleri harika bir eser.

Gabriel Garcia Marquez’in yayınlanan ilk kitabı olan Yaprak Fırtınası, yazarın diğer eserlerine de ev sahibi yapacağı Macondo kasabasında kimsenin sevmediği bir doktorun cenazesini konu alıyor. Öyle ki doktorun cenazesini koskoca kasabada yalnızca bir aile kaldırmaya gönüllü oluyor. Dede, anne ve torun arasında aynı olayın farklı bakış açılarıyla işleniyor olması okurlara eşsiz bir deneyim sunuyor. Marquez, kasabayı ve diğer detayları o kadar ince işçilikle betimliyor ki âdeta Macondo’da yaşıyormuş gibi hissediyor insan. İlk sayfalar biraz durağan olsa da ilerleyen sayfalarda karakterlerin gizemini yitirmesiyle beraber kitap sürükleyici bir hâle bürünüyor. Soyut bir dili tercih ettiği için herkese hitap etmeyen fakat bu tarzı sevenler için de harika bir seçenek Yaprak Fırtınası.

Şehir bir biçimler kompozisyonudur. Biçimler kompozisyonunda malzeme kullanılmış, geometrik formlar verilmiş; renk var, hacim var, ışık var, ses var. Böyle büyük bir kompozisyon; bu kompozisyonun bir üslûbu var, bir dili var, bir tavrı var, bir tarzı var. İslâm şehrinde bu tarz, bu tavır, hilkatin insana giydirdiği tavra muhalif olamaz. Kapitalist New York şehrinde insanı ezen, insana hükmeden, devâsâ bloklar, muhteşem kapılar… Ben bu binanın altında kalsam yok olurum, dedirten yükseklikler, cepheler, taşlar, demirler, tunçlar vardır. Detaylar fevkalâdedir. O kapitalist şehir de parası olan adamın dünyaya hükmettiğini sandığı şehir. İslâm şehrinde hilkatin insana yüklediği tavır nedir? Eşref-i mahlûkat tavrıdır. Hilkat insana “Sen, yaratılmışların en şereflisisin.” diyor. O hâlde şehrin üslûbunda bu şerefi görmek ve hissetmek mecburiyetindeyiz.
Sadettin Ökten ile İnsan, Medeniyet ve Şehir kavramları üzerine bizi düşünmeye davet eden yazar Hasan Taşçı, geçmişten günümüze şehirlerin dönüştüğü eksenleri gözler önüne seriyor.