Kitabın Ortasından

Zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.
Momo, büyük bir kentin tiyatro harabelerinde yaşayan küçük bir kızdır. Buldukları ya da kendisine hediye edilenler dışında hiçbir şeyi yoktur. Ancak olağanüstü bir yeteneği vardır: Momo, muhteşem bir dinleyicidir ve bunun için oldukça bol zamanı vardır.
Bir gün hayaletimsi topluluk “duman adamlar” ortaya çıkar. İnce hesaplı planlar kurup insanların zamanını çalarlar. Onları durduracak tek kişiyse Momo’dur.
Momo elinde bir çiçek, koltuğunun altında bir kaplumbağa ve gizemli Hora Usta’nın da yardımıyla koskoca duman adamlar ordusunun karşısında tek başına durur. Acaba Momo, zamanı çalan adamları tek başına alt edebilecek midir?
Toplumumuz ve günümüz insanının zaman algısı ve zamanı okuması üzerine bir masal olan Momo’yla Michael Ende, Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’ne layık görülmüştür. Pek çok kez sinemaya uyarlanan Momo, kırktan fazla dile çevrilmiş, tüm dünyada 7 milyonun üzerinde satış rakamına ulaşmıştır.

Dostoyevski’yle sohbet etmeyi kim istemez? Shakespeare’e akıl danışmayı, Fârâbî’yle tanışmayı, Nietzsche’ye sorular sormayı? Derde Deva Randevu, imkânsızı başarıyor.
Okuru, zamanda edebî bir yolculuğa çıkarıyor.
Kitapta, romancı Murat Menteş’in 11 yazarla yaptığı hayalî söyleşiler yer alıyor.
Onlara sorular yöneltiyor Menteş. Cevaplar ise yazarların eserlerinden geliyor.

Hakan Karataş’ın sahne sahne çizdiği bu söyleşiler, büsbütün canlılık arz ediyor.
Hüseyin Rahmi’yi Heybeliada’da, Dostoyevski’yi St. Petersburg’da, Orhan Veli’yi Boğaziçi’nde görüyorsunuz.
İlginç bilgiler ve şaşırtıcı detaylarla yüklü, âdeta sihirli bir kitap Derde Deva Randevu.
Yeni okurlara yazarları ve eserlerini ana hatlarıyla takdim ediyor.
Öğrenciler ve ömür boyu öğrenmeye devam edenler için ideal…

Peyami Safa’nın şaheserlerinden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk edebiyatında “insan ruhunun derinliklerinde ve
labi­rentlerinde dolaşan ilk roman” olması ve hasta bir insanı ve onun psikolojisini ele alması bakımından önemli bir yere sahiptir. Birçok araştırmacı ve yazar tarafından Türk edebiyatında bir ilk kabul edilen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Tanpınar’ın dediği gibi, “acının ve ıstırabın yegâne kitabı” olarak hem kemiyet hem de keyfiyet bakımından başka hiçbir eser olmasa da Türk romanının var olduğuna delil gösterilebilecek kudrette bir eserdir. Romanın genç kahramanı, ayağındaki rahatsızlıktan kurtulabilmek için sayısız doktora görünür ve en nihayetinde havadar bir ortamda, stresten uzak bir istirahat dönemi geçirmesi gerektiğine ikna edilir. Ancak, gerek akrabaları olan bir Paşa’nın Erenköyü’ndeki köşkünde misafir kaldığı dönemde, gerekse kendi evi ve hastaneye gidiş gelişlerinde şuurunu âdeta bir facia atmosferinde yoğurur.