Bilim Kurgucunun Seyir Defteri
Bizim bilim kurguyla tanışıklığımız Jules Verne çevirileriyle başlıyor. Osmanlılar severek okudukları bu edebî türe ‘Fennî edebiyat’ diyorlar. Cumhuriyet Dönemi’nde artık o kadar da yabancısı olmadığımız bu edebî türün adını koyamıyoruz bir türlü. Science Fiction’a doğru ve uygun bir karşılık bulmak kolay olmuyor. ‘Hayal bilim’ bir süre kullanılıyor ‘İmgebilim (Bilimge)’ tutmuyor. Kurgu bilimde karar kılacak gibi oluyoruz ama sanki o da tam içimize sinmiyor. Nihayet 1973 yılında Türk Dili dergisinin bilim kurgu özel sayısında Orhan Duru Türkçede Science Fiction’a en uygun karşılığın bilim kurgu olduğunu açıklayan bir yazı yazıyor. Tek tük itiraz edenler olsa da bu adlandırma benimseniyor ve tutuyor.
50 Kuşağı’nın ele avuca sığmaz öykücüsü Orhan Duru, bilim kurgunun adını koymuyor sadece aynı zamanda bu türde eserler vererek edebiyatımızda bilim kurgunun gelişimine katkıda bulunuyor. Duru’nun bazı öyküleri bilim kurgu unsurları içeriyor. Bir de doğrudan bilim kurguya dâhil edebileceğimiz öyküleri var. 1983 yılında basılan Yoksullar Geliyor adlı kitabı, dört nitelikli bilim kurgu öyküsünden oluşuyor. Kitaba adını veren Yoksullar Geliyor hem distopik hem de post apokaliptik (kıyamet sonrası) türde bir öykü. Uzak bir gelecekte kuzeyin sömürücü şirketine karşı ayaklanan güneyli yoksulların direnişi anlatılıyor. Mad Max’i hatırlayan bir atmosferde paralı asker Tolon’un macerasını okuyoruz. Kamuoyu Oluşturma, kısacık bir taşlama öyküsü ve bizi Harita’ya hazırlıyor. Kitabın son öyküsü Öğrenciler, distopik ve politik alt metni güçlü bir anlatı.
Harita hem bir alternatif tarih hem de bir ilk temas öyküsü olarak okunabilir. On beşinci yüzyılda Akdeniz’deyiz. Piri Reis’in kadırgası, sıkı bir mücadeleden sonra bir Ceneviz kalyonunu ele geçirir. Türk korsanları, kalyonda yüklü ganimetlerin yanında elleri ayakları zincirlenmiş tuhaf görünümlü bir varlık bulurlar. Ona Kocabaş adını takarlar. Cenevizlilerin ‘büyücü/şeytan’ diyerek zincire vurdukları bu tuhaf varlık, Piri Reis’in kadırgasındaki topluluğun bir parçası olur. Engizisyon zihniyetinin zincire vurduğu bu garip yabancı, yetmiş iki millete kucak açan bir korsan ütopyasında kabul görecektir elbette. Piri Reis, Kocabaş’la konuşurken meslektaş olduklarını anlar. İkisi de haritacıdır.
Bu iki haritacı birbirlerine yardım eder. Piri Reis, Kocabaş’ın evine ulaşması için ona yardımcı olurken Kocabaş da Piri Reis’e çizmek istediği Mappa Mondo (Dünya haritası) için yardım edecektir. Piri Reis’in haritasını nasıl çizdiğini biliyoruz. Onun dünya dışı zeki bir canlıdan yardım almadan Mappa Mondo’sunu nasıl kotardığına dair bilgimiz var. Orhan Duru, bir bilim kurgucu olarak bir what if sorusu soruyor. Fakat bunu o kadar usturuplu bir şekilde yapıyor ki Piri Reis’in emeğini ve gayretini görmezden gelmiyor. Böylece Daniken gibi sahte bilimcilerin oryantalist antik uzaylılar safsatasına da inceden bir çalım atıyor. Zaten Kamuoyu Oluşturma adlı kısa öyküde de Daniken’e bir taş atıyor, onun insanlığın medeniyet birikimini göz ardı etmesini mizahi bir dille eleştiriyordu. Öyle ya, piramitleri uzaylılar yaptı demek, aslında Mısırlıların o kadar mühendislik ve matematik bilgisi yoktu demeye de geliyor.
Orhan Duru, bilim kurgu öyküsünün sadece içerikten meydana gelmediğinin farkındaydı. O, bilim kurguyu, edebiyatın bir parçası olarak görüyor ve Mercimek Ahmetler’den Evliya Çelebiler’den süzdüğü Türkçeyi bilim kurgu diline dönüştürüyordu, Türkçede bilim kurgunun adını koyan adam bilim kurgunun Türkçesini yazıyordu.
Bilim kurgunun iyi edebiyat olabileceğini ve Türkçenin bilim kurgusal imkânlarını gösteren şu enfes alıntıyla bitirelim. Piri Reis’in ‘Hangi millettensin?’ sorusuna şöyle cevap verir Kocabaş:
‘Hiçbirinden. Acunun bir damlası, güçlerin tutsağı, yaşamın bir ögesi, yoksulun biriyim. Yedi kat gökyüzünün ve uçmakların ve tamuların ve gezegenlerin ve uyduların ve samanyolunun ve patlayan yıldızların ve sönmüş güneşlerin haritacısıyım ben. İşim bu…