İşte Bütün Mesele Bu!
İletişimin tarihine bakıldığında fonetik seslerin konuşma eylemini karşıladığı dönemlerin birkaç milyon yıl önce olduğuyla karşılaşıyoruz. Ancak seslerin birleşerek kelime gruplarını oluşturduğu ve bu kelimelerin toplum tarafından benimsenerek ortak bir dil havuzunda zenginleştirildiği dönem Neandertallere kadar uzanıyor. O dönem daha çok ihtiyaçların ve hayatta kalma mekaniklerinin dışa vurumu olan konuşma eylemi günümüzde daha çok sosyalleşme aracı olarak kullanılıyor desek sanırım yanılmış olmayız.
Cinsiyet olarak baktığımızda kadınların erkeklerden daha fazla konuştuğu da su götürmez bir gerçek. İnsanoğlunun genelde 1-2 yaş aralığında başladığı konuşma eylemi aksi bir durum olmadıkça son nefesini verene dek devam ediyor. Ancak belki de dünya olarak en sık konuşmamız gereken bu dönemde susmayı tercih edenlerin sayısı bir hayli fazla.
İsrail’in Filistinli sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliam malum… Hatta bu insanlık dışı eylemi soykırım olarak nitelendirenler bile var. Zulmü haykırmak her bir insanın normal reflekslerinden biri olması gerekirken inanması güç bir suskunluğun içerisindeyiz. Bu suskunluğun birçok sebebi var; toplum tarafından dışlanmamak, belirli bir siyasi gruba dâhilmiş gibi görünmemek, ırkçı tartışmaların içinde yer almamak, “marjinal” görünmeye çalışmak şeklinde çoğaltabileceğimiz bu sebeplerin hiçbiri insan olmaktan daha önemli gibi durmuyor.
Geçmişte sosyoloji alanında çalışmalar yürüten Durkheim’in bahsettiği ve Wundt, Jung, Freud gibi diğer bilim insanlarının da yer yer bahsettiği “kolektif bilinç” kavramını duymuşsunuzdur. Özetle, bir toplumdaki insanların sahip oldukları ortak duygu ve kabulleri ifade eden bu terim, günümüzde yeni bir boyut kazandı. Özellikle Türkiye’de çift başlı bir kolektif bilinç söz konusu. Konu ne olursa olsun taraflar hep ikiye ayrılıyor. Savunanlar ve savunmayanlar. Sevenler ve sevmeyenler. İsteyenler ve istemeyenler. Onaylayanlar ve onaylamayanlar… Ancak bazı konular var ki ikiye ayrılmak insanlığımıza hiç yakışmıyor. Katliam ve soykırım bunlardan biri. Dini, dili, ırkı, mezhebi ve diğer değerleri ne olursa olsun savaş kanunlarını hiçe sayılması, çocukların katledilmesi, hastanelerin bombalanması ve insanların açlıktan ölmeye mahkum edilmesi her dilde ve herkesin lanetlemesi gereken olaylar. Elbette ayrı düşeceğimiz konular olacak ancak bu sefer başka. Konuşmalıyız, dillendirmeliyiz, haykırmalıyız!
Sosyal medya platformlarında gördüğümüzde uykularımızın kaçtığı, iştahımızın kesildiği, yüreğimizin parçalandığı o olayları gerçekten yaşayan insanlar olduğunu hatırlamalıyız. Elimizden bir şey gelmese bile dilimizden çıkanlarla insanlığımızı tekrar hatırlayabiliriz. Aksi hâlde bizi diğer canlılardan ayırabilen en temel şeyi, insan olabilmeyi de kaybetmiş, duyarsız, çıkarcı bir kolektif bilince kavuşacağız. Olur da benzer olaylar bizim de başımıza gelirse, üç maymunu sahneleyen diğer toplumlardan konuşmalarını bekleyeceğiz.
Başta da dedik ya; konuşmak ya da konuş-a-mamak… İşte bütün mesele bu!